Ekonomi yönetimindeki operasyon sürmeli
Cahit UYANIK
Daha geçen hafta ekonomide
`kelle isterük` seslerinin yüksek perdeden yükseldiğini yazmıştık. Aradan geçen
bir haftada krizin ilk mağduru Merkez
Bankası Başkanı Gazi Erçel
oldu. Erçel, Merkez Bankası Kanunu gereği görevden alınamıyordu. Siyasi
otoriteyi rahatlatmak için istifa etmek yolunu seçti. Aslında Erçel`in görev
süresi mayıs ayı içinde doluyordu.
Erçel`in 3 ay daha bekleyememesi,
ekonomideki dinamiklerin ne kadar güçlü ve hızlı geliştiğinin göstergesi.
Erçel, yaklaşık 5 yıl önce göreve geldiğinde iktidarda Anayol Hükümeti vardı
ama aslında yoktu. Hükümet içindeki tüm bakanlar birbiriyle kavgalıydı. İsteyen
istediği gibi at oynatıyor, kimse Başbakan Mesut Yılmaz`ı dinlemiyordu. Koskoca
devlet, merkez sağın kapışma arenasına dönüşmüştü.
TL`nin hamisi ve güvencesi
Merkez Bankası da bu ortamda siyasetçilerin kapışma noktalarından biri olmuştu.
Dönemin Devlet Bakanı Rüşdü Saracoğlu, eskiden başkanı olduğu MB Genel
Kurulu`nu adeta `basmış` ve toplantının yapılmasına engel olmuştu. Daha sonra
iktidarın düşman kardeşleri andıran iki ortağı arasındaki pazarlıkla Gazi Erçel
ismi ortaya atıldı. Erçel, böyle bir kriz ortamında `hakem - başkan` karışımı
bir rolle koltuğu kapıverdi. Erçel, bazı kuruluşlarca `dünyanın en kötü merkez
bankası başkanlarından birisi` seçildi. Ama bazıları tarafından da `en iyi merkez
bankası başkanlarından birisi` diye ödüllendirildi.
Gerçek şu ki, Erçel
hakkında dış dünyanın kafası biraz karışıktı. Erçel aslında, Merkez Bankası ile
mesafesini bir türlü ayarlamayan ve ayarlamak istemeyen siyasi sistemin
kurbanlarından ve yıldızlarından biriydi. Türkiye`de özerk bir merkez bankası
olsa Erçel bu kadar yorulup yıpranır mıydı? Olaya tersinden bakmak da mümkün:
Siyasi otorite ile katolik nikahi kıymış bir merkez bankasının başına Erçel
getirilir miydi? Bunlara şimdilik siz, gelecekte ise ekonomi ve finans tarihçileri karar verecek.
Gelinen noktada ekonomi
yönetimi tamamen rahatlamış değil. Üzerindeki ciddi stres yükü devam ediyor.
Bundan sonra IMF ile aynı masaya daha müzakereci bürokratları oturtmakta fayda
var. Malum, IMF`nin zamanı ağırlıklı olarak bürokratlarla geçiyor. Bu çerçevede
Hazine Müsteşarı Selçuk Demiralp`in koltuğu iyice sallantıda. Ancak sadece
bürokrat operasyonu biriken sorunları çözmeye yetmez.
Ekonominin başına siyasi
yönü ve bakış açısı daha baskın bir ismin getirilmesi kaçınılmaz. DSP içinde
böylesi isimler var mı? Onu bulmak Başbakan Ecevit`e kalmış. Ancak IMF ile
gelinen bu noktada, alınacak her kararın sosyal faturası katmerlenerek artacak.
Çünkü hem toplum kesimlerinin fedakarlık yapacak hali ve sabrı kalmadı, hem de
ekonominin üretim cephesinin finans cephesindeki hataları çekecek mecali yok.
Ekonomi yönetimindeki operasyon sürmeli.
(Bu yazı, 26 Şubat 2001 tarihinde Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder