16 Aralık 2015 Çarşamba

KÜRESEL MAL-PETROL VE IRAK OPERASYONU

Cahit UYANIK

Belki de siz bu satırları okurken Irak Operasyonu başlamış olacak. Savaşın ne olduğunu kimseye anlatmaya gerek yok. Ancak savaşın sebepleri üzerine kafa yorulması kötü olmaz. Tarihte hemen hemen tüm savaşların nedeninin ekonomik olduğu biliniyor. O zaman Irak Operasyonunu da bu açıdan incelemekte fayda var. Irak; eski Mezopotamya toprakları üzerine kurdurulmuş bir devlet. Tarih öncesinde tarımsal üretim nedeniyle bolluk bereket ülkesi konumundaki bu topraklar, daha sonra çölleşme sebebiyle kendi kaderine terk edildi. Ta ki büyük petrol rezervleri bulunana ve petrol dünya için stratejik bir ürüne dönüşene kadar...



Irak'ta yaşanan gelişmeler, son bir asırdır stratejik önemi giderek artan ve tam anlamıyla 'küresel mal'a dönüşen petrolle ilgili. Bu noktada henüz yeni yeni oturmaya başlayan küresel mal kavramını açmakta fayda var. En basit anlamıyla küresel mal; dünyadaki küreselleşme akımlarının temel ilkeleriyle uyumlu ürün anlamına geliyor. yani dünyanın her yerinde fiyatı aynı ve yerel pazarı bulunmayan petrol tam anlamıyla küresel bir nitelik taşıyor. Irak, bu küresel malla ilgili en zengin kaynaklara sahip ülkelerden biri. Irak, dünyadaki kabul edilen petrol rezervlerinin 10'da 1'ine yani 112 milyar varil petrole sahip.

Bunun haricinde Irak'ta mevcut rezervin iki katı kadar yani 200 milyar varil daha petrol bulunduğu tahmin ediliyor. Irak'ın bir başka özelliği de petrol çıkarmanın çok ucuz olması. Irak'ta 1 varil petrolün yeryüzüne çıkartılma maliyeti ortalama 1 dolar. Bu rakam mesela yeni yeni dış piyasalara açılan Hazar Havzasında 7 dolara yükseliyor. ABD'de petrolü çıkarma maliyeti 4, Kuzey Denizinde 4, Rusya'da 5 ve diğer Orta Doğu ülkelerinde ise 3 dolar düzeyinde. Anlayacağınız Irak'ta petrol 1'e 30 verirken Hazar'da 1'e 4 veriyor. Bu rakam küresel mal olan Irak petrolünü adeta 'çöpsüz üzüm' haline getiriyor.

Buna karşılık dünyanın en fazla petrol ithal eden ülkesi ABD. İthalatının neredeyse yarısını Orta Doğu'dan karşılıyor. ABD Enerji Bakanlığı projeksiyonlarına göre, bu ülkenin halen 18 milyon varil düzeyindeki günlük petrol ihtiyacı 2020 yılında 26 milyon varile yani 4 milyon tona çıkacak. Halen Türkiye'nin yıllık petrol tüketiminin 30 milyon ton civarında olduğunu söylersem, işin boyutunu anlamış olursunuz. Bu tabloya net petrol ithalatçısı durumundaki Japonya'nın ABD'nin ihtiyacına yakın düzeydeki ithalatının büyük kısmını Orta Doğu'dan yaptığını eklediğimde, tablo iyice netleşebilir.

Irak Operasyonu sonrası senaryolara bu sayfada fazla yer vermek istemiyorum ama küresel mal petrolün güvenliği ile fiyat düzeyindeki istikrarsızlıkların azaltılması amacını herkes kabul ediyor. Çünkü Irak gibi bir ülkedeki petrolün getirdiği zenginlik, sokaktaki Iraklı yerine silaha harcanıyor. Bunun yanı sıra Irak'ta petrol üretimine BM tarafından verilen sınırlı izin, fiyatları suni olarak yukarı itiyor.

Peki Türkiye bütün bu tablo içinde nerede duruyor? Irak'la petrol ilişkileri ne düzeyde? Operasyondan ne kadar zarar görebilir? Her şeyden önce Kerkük-Yumurtalık arasında çift petrol boru hattı bulunuyor. Bu hattın kapasitesi 70 milyon ton. Türkiye'nin büyük çaba sarf ettiği Bakü-Ceyhan'ın nihai taşıma kapasitesinin 45 milyon ton olduğunu okuduğunuzda, Kerkük-Yumurtalık'ın önemini iyice anlayabilirsiniz. Eskiden bu hattan Türkiye'nin petrol ihtiyacının yarısı karşılanıyor, geri kalanı ise dünya pazarlarına satılıyordu. Hattın kapatılması ve ardından sınırlı düzeyde çalışmaya başlamasıyla işler iyice değişti. Türkiye, şu anda petrol ihtiyacını çok değişik ülkelerden sağlıyor. Bu petrol boru hattından istifade edemiyor, geçiş ücreti kazanamıyor.

Türkiye de dünyadaki bir çok ülke gibi petrol fakiri. Neredeyse ihtiyacının yüzde 95'ini ithal ediyor. 30 milyon tona yaklaşan yıllık talep, ülkeye ciddi bir fatura yüklüyor. Üstelik fiyattaki her kıpırdama, zorlu bir ekonomik program sürdüren ülkeyi zorluyor. Enflasyon hedeflerini tehdit ediyor. Türkiye, küresel mal olan petrolün hep acımasız yüzünü tanıyor. Söz gelimi petrol fiyatlarındaki 5 dolarlık artış, Türkiye'den 1 milyar dolar daha fazla döviz çıkmasına neden oluyor. Petrol, iğneden ipliğe her şeyin fiyatını yukarı itiyor. Bu açıdan bakıldığında Irak petrolünün istikrarlı bir biçimde sondaj edilip dünyaya satılması her şeyden önce bizim yararımıza. Bu petrolün hırçın ve saldırgan bir bekçisi olması da pek arzu edilmiyor. Çünkü bu sefer Türkiye savunma harcamalarını artırmak zorunda kalıyor. Ayrıca böyle bir komşuya sahip ülkenin hinterlandındaki Türkiye, riski yüksek bir ülke haline geldiği için dış yatırım da çekemiyor.  

Petrolle birlikte silahların gölgesinde kurulan denge gittikçe turizm ülkesi kimliği keskinleşen Türkiyeyi bu açıdan da tehdit ediyor. Türkiye, yakın gelecekte turizmden 20 milyar dolara yakın gelir hedefleyen bir ülke. Üstelik bu rakamı sadece Akdeniz sahili, Ege, Ora Anadolu ve İstanbul üzerinden hedefliyor. Büyük tarihi zenginliklere sahip Doğu ve Güney Doğu eklendiğinde bu rakam iyice büyüyebilir. Ancak sıcak çatışmaya yakın bu bölgelerde ne 5 yıldızlı otel yapılabiliyor, ne de uluslararası standartlarda hava alanları... Türkiye'nin sıcak bir çatışma durumunda turizm gelirlerinin yarı yarıya azalması bekleniyor. Şu anda 5 milyar dolar düzeyindeki bu muhtemel kayıp, belki 5-6 yıl sonra 10 milyar dolara çıkabilir. Bu tabloya Türkiye'nin 15 milyar dolara yakın para koyduğu ve 20 milyar dolar daha yatırım yapmayı planladığı GAP'ın güvenliği ve tarımsal üretimi destekleyecek sanayi tesislerinin kurulamamasını eklersek, yakın ve uzak geleceğimizi etkileyebilecek unsurlar iyice anlaşılır.

Elbette bu projeksiyonlar genişletilebilir. Ancak kesin olan bir şey var ki, küresel mal petrolün kontrolü konusundaki tartışmalar bizi yakından ilgilendiriyor. Hem coğrafyamız gereği hem de ekonomik yapımız gereği petrolün bugünü ve geleceğini çok iyi analiz etmemiz zorunlu. Petrol fiyatlarının suni olarak yükseldiği bir ortam kesinlikle Türkiye'nin aleyhine. Üstelik petrol fiyatlarındaki yükselmenin giderek net doğal gaz ithalatçısı haline gelen ekonomimize bir başka dolaylı etkisini de unutmamalıyız.    

Türkiye'nin 1. Dünya Savaşı sırasında klasman dışı bırakıldığı petro-politik oyununu artık öğrenmesi gerekli. Şu ana kadar edilgen ve manipülasyonlara açık şekilde yer aldığımız petro-politikte, yavaş yavaş etkin bir hale gelmek için ciddi bir planlama çalışması yapmak zorundayız. Yoksa bu oyunda hep yedek kulübesinde oturarak bir yere varmayı beklemek hayalcilik olur. 
(Bu yazı, Türk Standartları Enstitüsü-TSE'nin yayın organı Standard Dergisinin Ocak-2003 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)  

BAKIN ŞİMDİ NE OLDU?

PETROL ENFLASYONU ZORLUYOR: PETROL FİYATLARINDAKİ ARTIŞIN EKONOMİYE ETKİLERİ
MB: HAM PETROLDE FİYAT ARTIŞININ ÜÇTE BİRİ AKARYAKITA YANSIYOR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder