31 Ağustos 2017 Perşembe

TÜRKİYE’DE İSTİHDAM PİYASASININ GELECEĞİ BÜYÜK SORUNLARA GEBE



Cahit UYANIK


Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) geçtiğimiz günlerde ilginç bir istatistik yayınladı. İstatistiğe göre bir işi olmasına rağmen, çeşitli gerekçelerle çalıştığı işyerini değiştirmek isteyenlerin sayısı Türkiye’de adeta “patlama” yapmıştı. Geçen yıl Ocak ayında İŞKUR’a başvuran “memnuniyetsiz” çalışan sayısı 77 bin 907 kişi iken, bu rakam Ocak-2017’de yüzde 68 artarak 130 bin 494’e yükselmişti. İŞKUR “memnuniyetsizlerin” kimler olduğunu ise şöyle tanımladı: 1) Daha iyi şartlarda iş arayanlar, 2) Emekli olup da iş arayanlar, 3) Belirli bir işyeri tarif ederek iş arayanlar.

Bu istatistik;
- son bir yılda çift haneye yükselen enflasyon sebebiyle iyice pahalılaşan mal ve hizmetlerin geçinmeyi zorlaştırması,
- yüzde 4’ün altına düşen büyüme oranı sebebiyle artan işsizlik oranı ile
- iş yerlerinde (maliyetleri azaltmak için) iyi çalışma koşullarına daha az önem verilmesinin
nihai sonuçlarından biri.

31 Temmuz 2017 Pazartesi

MERKEZ BANKASI: ABD’NİN EKONOMİK VE TİCARİ KORUMACILIĞININ TÜRKİYE’YE ETKİSİ SINIRLI OLUR


Cahit UYANIK

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başkanlığına seçilen Donald Trump’ın ekonomik ve ticari korumacılıkla ilgili söylemleri ve bu konuda attığı adımlar, tüm dünyada yankı uyandırmıştı. ‘Gümrük duvarlarını yükseltmek’ yani gümrük vergilerini artırarak ABD yerli sanayisini korumak ve işsizliği azaltmak isteyen Trump’ın başlatacağı bu akımın, dünyada serbest ticarete sekte vurabileceği kaygısı hayli yüksek. Nitekim Trump’ın söylemlerinden etkilenen bazı büyük firmaların, daha uygun yatırım şartlarına rağmen yabancı ülkelerden vazgeçip ABD’de kaldığı biliniyor.

Türkiye’nin ABD’nin başlatabileceği ekonomik ve ticari korumacılık tedbirlerinden nasıl etkileneceği ise kısa süre öncesine kadar ‘muamma’ idi. Yani ortada koyu bir belirsizlik ve sessizlik mevcuttu.  (Ancak ekonomik korumacılığın dünya geneline yayılarak herkesin kendi kabuğuna çekilmesinin Türkiye’nin aleyhine olacağı herkesin kabulüydü.) İşte bu belirsizlik ve sessizliği Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) bozdu. TCMB, düzenli olarak yayınladığı Finansal İstikrar Raporunun Mayıs-2017 tarihli sayısında ABD’nin ekonomik korumacılık eğiliminin Türkiye’yi nasıl etkileyebileceğini araştırıp bir sonuca ulaşan ilk kurum oldu. Hemen belirtelim TCMB’ye göre, ABD’nin ekonomik ve ticari korumacılık yönünde atacağı olası adımların Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerinin sınırlı olması bekleniyor.  

TCMB; Finansal İstikrar Raporunun “Uluslararası Ticarette Korumacı Politikalar ve Olası Etkileri” başlıklı bölümünde geniş bir analize imza attı. Rapora göre 1980’li yılların başından bu yana artarak devam eden küreselleşme olgusu, küresel ve bölgesel entegrasyonu destekleyen liberal politika uygulamalarını beraberinde getirdi. Bilgi teknolojileri, ulaşım ve haberleşme alanlarındaki gelişmeler ise küresel sermaye akımları ve ticaret hacminin artmasına katkıda bulundu. Liberal ticaret politikalarının da etkisiyle ülkeler “küresel değer zincirlerinin” birer parçası oldu ve üretim faaliyetlerinde yapısal bir dönüşüm meydana geldi. Bu süreçte, uluslararası ticaret hacmindeki değişimin küresel büyüme ve talep koşullarına duyarlılığı arttı.

Avrupa Birliği (AB) gibi siyasi ve ekonomik oluşumların yanı sıra, NAFTA (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) benzeri çok taraflı ticaret anlaşmaları ve Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) üyeliği gibi gelişmeler de küresel ticaret akımlarının artmasına katkı sağladı.  Bununla birlikte istihdam, gelir dağılımı ve kalkınma üzerindeki etkileri bakımından ele alındığında, küreselleşme yanlısı ticaret politikalarının ülkelere yansımalarında farklılıklar var.

2008’deki küresel finansal kriz sonrasında ise zayıf iktisadi büyüme ve azalan yatırımların etkisiyle küreselleşmenin büyüme ve istihdam üzerindeki etkileri hissedilir hale geldi ve  ticarette korumacı politikalara daha fazla başvurulmaya başlandı. DTÖ’nün raporuna göre
G-20 ülkeleri genelinde uygulamaya konulan ticaret tedbiri sayısı Ekim-2015 ve Mayıs-2016 tarihleri arasında, aylık ortalama 21 adet ile 2009 yılından bu yana en yüksek seviyesine ulaştı. Bu dönemde, uygulanan 145 adet ticaret tedbirinin 89’unu telafi edici önlemler ve anti-damping uygulamaları (ithalatta haksız rekabeti önlemeye yönelik tedbirler) oluşturdu.

TCMB’nin raporuna göre son yıllarda büyüme ve istihdamdaki olumsuz gelişmeler ve artan göç hareketleri nedeniyle gelişmiş ülkelerde korumacı politikalar dile getirilmeye başlandı. Bu dönemde, İngiltere’nin AB’den ayrılmasını ifade eden Brexit sürecinin başlaması siyasi ve ekonomik belirsizliğin artması ile sonuçlandı ve ekonomik entegrasyon karşıtı politikaların yaygınlaşmasına katkı sağladı. Ayrıca, ABD başkanlık seçimi sonrası dönemde yeni yönetimin seçim vaatleri arasında yer alan korumacı ticaret politikalarının uygulanmasına yönelik belirsizlik de hâlihazırda küresel finansal kriz sonrasında yavaşlayan küresel ticaret akımları ve ekonomik büyüme üzerinde aşağı yönlü risk unsuru olarak değerlendirilmeye başlandı.

Bu nedenle, Trump yönetimi tarafından uygulamaya konulması öngörülen korumacı ticaret politikalarının olası etkileri küresel iktisadi görünüm açısından önem taşıyor. TCMB’nin analizine göre ABD’nin dış ticaret açığı kompozisyonu; korumacı ticaret politikalarının gündeme gelmesinde belirleyici oldu. 2016 yılı itibarıyla ABD’nin dış ticaret açığında ilk sırayı Çin alırken; bu ülkeyi Japonya, Almanya ve Meksika takip ediyor. Bölgesel olarak ABD’nin dış ticaret açığının yoğunlaştığı Asya ekonomilerinin, olası korumacı politikalardan en çok etkilenecek ülkeler arasında olması muhtemel. Serbest ticaret anlaşmalarının gözden geçirilmesi, NAFTA’nın tekrar müzakere edilmesi, Meksika ve Çin’den yapılacak ithalat için sırasıyla yüzde 35 ve yüzde 45 oranında gümrük vergisi getirilmesi ise ABD tarafından uygulamaya konulabilecek olası korumacı ticaret politikaları arasında dile getiriliyor.

Trump’ın  seçim sonrası dönemde ilk olarak Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) anlaşmasının
uygulamaya konulmaması yönünde karar verdiği anımsatılan TCMB Finansal İstikrar Raporuna göre bunun nedeni, TPP’nin yüksek nitelikli işgücüne daha fazla katkı sağlaması ancak gelir dağılımındaki eşitsizliği artırması olasılığı… İlave olarak, 2017 yılı Mart ayında Almanya’da düzenlenen G-20 Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Başkanları Toplantısında korumacı politikaların engellenmesine dair maddenin ABD’nin önerisiyle sonuç bildirgesinden çıkarılması da, uluslararası piyasalarda yankı bulan bir gelişme oldu. Ancak ABD yönetiminin öne sürdüğü korumacı ticaret politikalarının hayata geçirilmesi yönünde bazı yasal ve siyasi engeller bulunduğu da görülüyor. Sağlık reformunda değişiklik öngören yasa tasarısının ertelenmesi siyasi engellere bir örnek olarak değerlendiriliyor. Başta IMF olmak üzere uluslararası kuruluşlar tarafından yayımlanan raporlarda korumacı ticaret politikaları, küresel iktisadi faaliyet üzerinde aşağı yönlü risk faktörü olarak görülmeye devam ediyor.

Gelelim Türkiye’ye… Rapora göre bahsedilen önlemlerin uygulamaya konulması durumunda ABD ve gelişmekte olan ülkeler üzerinde birtakım olumsuz yansımaları olacağı tahmin edilmekle birlikte, söz konusu politikaların Türkiye ekonomisi üzerine doğrudan etkilerinin sınırlı olacağı değerlendiriliyor. Çünkü Türkiye’nin ABD’ye ihracatı artış eğiliminde ve 2016 yılı itibarıyla Türkiye’nin toplam ihracatının yüzde 4,6’sını oluşturuyor. ABD’ye yapılan ihracatın yıllık büyüme hızı 2010 ve 2016 yılları arasında dalgalı bir seyir izlemesine karşın, dış ticaret açığında azalma kaydedildi. Ayrıca, ABD’nin Türkiye’den gerçekleştirdiği ithalatta uyguladığı ortalama tarife oranları, gıda ve tarımsal hammadde sektörlerinde hâlihazırda dünya ortalamasının üzerinde bulunuyor. Bu bakımdan ABD’nin bazı sektörlerde Çin’e tek taraflı tarife artışı uygulaması durumunda, Türkiye’nin ABD pazarındaki rekabet gücünün Çin’e kıyasla nispi olarak artabileceği düşünülüyor.

Bununla beraber Türkiye’nin gelişmiş ülkelere yaptığı ihracatta gelir esnekliğinin (Bu ülkelerdeki genel gelir düzeyinin artışıyla aynı oranda, Türk mallarına talebin de artması) yüksek olması da, ABD’nin olası korumacı politikalarının etkilerinin sınırlı olması beklentisini destekliyor. Ancak TCMB’ye göre söz konusu politikaların küresel iktisadi görünüm üzerindeki etkileri çok yönlü olarak yakından takip edilmeye de devam edilmeli.

Parasal bir otorite olmasına rağmen (tüm dünyadaki benzerleri gibi) reel sektörü de çok iyi izleyen TCMB’nin, önümüzdeki aylarda gündemi hayli meşgul edecek ekonomik ve ticari korumacılığa yaklaşımı ve bu durumun Türkiye’yi nasıl etkileyebileceğine yönelik analizi böyle... 

Şimdi gözler, 7-8 Temmuz 2017 tarihlerinde Almanya’nın Hamburg kentinde düzenlenecek G-20 Liderler Zirvesinde… Bu zirvede küreselleşmeyi tehdit eden ekonomik ve ticari korumacılık konularının da ele alınması bekleniyor. Zirve bildirisinde bu meseleye yer verilip verilmeyeceği de dikkatle izlenecek ayrıntılardan biri olacak. Nitekim Almanya Başbakanı Angela Merkel, G-20 Liderler Zirvesi ile ilgili kaleme aldığı bir yazıda; üye ülkelerin 10 yıl önce başlayan küresel ekonomik krizde korumacılığa başvurmadan birbirleriyle yakınlaşarak sorunlara çözüm aradığını vurguladı ve “Halen yaşadığımız bazı zorluklar, tecrit ve korumacılıkla aşılamaz. Bunu yaparsak küreselleşme öncesi döneme geri dönüş yapmış oluruz” ifadesini kullandı.
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin  Temmuz-2017 sayısında yayınlanmıştır.) 

10 Temmuz 2017 Pazartesi

MB: YAPISAL REFORMLAR, EKONOMİK BÜYÜMEYİ YILDA 1,5 PUAN ARTIRABİLİR


TCMB, Türkiye ekonomisini yakından izleyen G-20’nin; yapısal reformların ülke üretim kapasitesini (potansiyel GSYİH’sini) 5 yıl içinde yüzde 7,5 civarında artıracağını hesapladığını belirtti. 

Cahit UYANIK

Türkiye’de 2014 ilkbaharından bu yana 4 seçim yapıldı. Yerel seçim, cumhurbaşkanlığı seçimi, iki kez milletvekili seçimi ile bir referandum gerçekleştirildi. Üstüne üstlük; ülkede kanlı bir darbe teşebbüsü yaşandı. Yani 3 yıldır kesintisiz seçim ve istikrarsızlık ortamındayız. Bu ortam ekonomide büyüme oranının yüzde 3’lere gerilemesi ve yüzde 13’lük işsizliği beraberinde getirdi. Hemen herkesin ağzındaki ortak şarkı şu: 2014-2017 arasındaki süreci, bir geçiş dönemi olarak düşünelim; sıranın artık ekonomiye geldiğini görüp, işimize bakalım.

Elbette Türkiye’nin “işimize bakalım” denilen önümüzdeki döneminin niteliği, mevcut üretim düzeyini korumak değil; ekonomiyi yeniden bir ‘zıplama dönemi’nin içine sokmak olmalı. Çünkü Türkiye, şu anda orta gelir tuzağına düşmüş bir ülke ve kişi başına geliri 10 bin dolar ve etrafında dönüp duruyor. Oysa genç ve dinamik nüfusa sahip, iddialı bir ülke olan Türkiye’nin hedefi bu rakamın iki katı kadar… Bunu başarabilmek, yani ekonomiye bir ‘zıplama dönemi’yle nefes aldırabilmek için yapısal reformlara acilen başlanması gerekiyor. Ancak yapısal reform denilince herkesin tanımı farklılaşıyor. Yapısal reformları, ülkedeki üretim düzeyini kalıcı ve istikrarlı olarak artıracak, kazanımları da koruyacak her türlü yenilik olarak tanımlayabiliriz.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) ‘Yapısal Reformlar ve Büyüme Üzerindeki Etkileri’ başlıklı çalışmasında “Kısa vadeli çözümler yerine kalıcı çözüm ve iyileştirmeler sağlamak amacıyla, ekonomik yapıyı oluşturan yasal çerçevede, piyasaların işleyişinde veya ekonomik kurumların yapısında değişiklik öngören her türlü politika yapısal reform kapsamında değerlendirilebilir” analizinde bulunuluyor. TCMB, Türkiye ekonomisini yakından izleyen G-20’nin; yapısal reformların ülke üretim kapasitesini (potansiyel GSYİH’sini) 5 yıl içinde yüzde 7,5 civarında artıracağını hesapladığını belirtiyor. Örneğin; Türkiye’nin potansiyel GSYİH büyüme hızı bu reformların yapılmadığı durumda yıllık yüzde 4 ise; reformlar, potansiyel ekonomik büyüme hızını yüzde 5,5’e çıkarıyor. 

Peki TCMB, hangi alanda yapısal reformlar yapılması gerektiğini düşünüyor? TCMB; Ürün Piyasaları Reformu, İşgücü Piyasası Reformları,  Kamu Maliyesi ve Vergi Reformu, Beşeri Sermaye ve Eğitim alanları ile birkaç mikro alanda reform yapılmasını öneriyor. TCMB üretim düzeyini kaliteli bir şekilde artırmanın; işsizliğin azaltılması kadar, düşük enflasyonun sağlanmasına da katkı sağlayacağına inanıyor. Evet, Türkiye artık nefesini tuttu ve ekonomide yapısal reformları beklemeye başladı. Daha fazla, daha kaliteli aş ve iş için…
(Ortadoğu Business Dergisinin Temmuz-2017 tarihli 43. sayısında yayınlanmıştır.)

30 Haziran 2017 Cuma

TÜRKİYE’DE ETKİLİ BİR YOLSUZLUKLA MÜCADELE STRATEJİSİNE İHTİYAÇ VAR

Cahit UYANIK


Yolsuzluk, insanlık tarihi kadar eski bir olgu. M.Ö. 4000 yıllarına ait bir Sümer tableti dünya tarihindeki yolsuzluklar hakkında ilk belge olarak biliniyor. “Sümer Okul Günleri” adlı bu tablette okulunda başarısız bir öğrenciden bahsediliyor ve ailenin çocuğun derslerinde başarılı olmasını istediği ifade ediliyor. Bu amaçla çocuğun öğretmenini evlerine davet ediyorlar. Öğretmeni yedirip içiriyor, hatta türlü hediyeler de veriyorlar. Bütün gecenin bu şekilde geçtiği yazılan tablette, başarısız öğrencinin birden bire sınıfın en başarılı öğrencisi oluverdiği anlatılıyor. Hatta tembel öğrencimiz, sınıf başkanı bile yapılıyor.

Günümüzde ise yolsuzluklar artık bu kadar “masumane” değil. Söz gelimi Türkiye’de iktidara gelip de yolsuzluğa bulaşmayan veya yolsuzluk suçlamasında bulunulmayan bir iktidar ve sorumlu mevkide yönetici bulmak çok zor. Sokaktaki vatandaş, hafızasını hiç zorlamadan birkaç adet büyük boyutlu yolsuzluk skandalının ismini hemen sayabilir. İSKİ Skandalı, Otoyol İhaleleri, Türkbank Satış İhalesi, Enerji Santralleri İhaleleri yakın tarihimizden akla gelen büyük yolsuzluk ve yolsuzluk iddiası içeren olaylar…

İşin ilginç yanı, vatandaşların günlük yaşamın bir çok alanında yolsuzluk ve usulsüzlükleri kabullenerek, bunların gerçekleştirilmesinde rol sahibi olmaları. Aklınıza neresi gelirse gelsin; adliyede, gümrükte, sağlık kuruluşlarında, trafikte, karakolda, okullarda, camilerde, askeriyede küçük, orta veya büyük çaplı yolsuzluklara rastlamak mümkün. Vatandaşlar bazen odağında bulunarak, bazen şahit olup görmezden gelerek yolsuzluk olayları iç içe yaşıyorlar.


Türkiye, bir süredir yolsuzluk araştırmaları açısından adeta bir mezarlık gibi sessiz. Bu sessizlik geçtiğimiz aylarda Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün (Transparency International) yayınladığı “Türkiye’de Yolsuzluk: Yasalar, Uygulamalar ve Riskli Alanlar” adlı raporla bozuldu. Raporda sıralanan çarpıcı sonuçlara değinmeden önce Uluslararası Şeffaflık Örgütü hakkında bilgi verelim.

6 Haziran 2017 Salı

MUHTEŞEM PİRAMİTLERİN YÜKÜ ALTINDA İKİ BÜKLÜM HAYAT: KAHİRE



Cahit UYANIK


O koskoca Keops Piramidi'nin kapısı küçücük: Eğer girer girmez iki büklüm olup, dakikalarca taş merdivenlerden yuvarlana yuvarlana aşağıya doğru yani yerin altına inmeyi (ve dönüşte de tırmanmayı) göze alamıyorsanız hiç "piramidin içinde ne var ki?" sevdasına kapılmayın. Bir de 2 milyon 300 bin adet taş blokun çöküp altında kalma tehlikesini gözünüzden büyütmeyin derim. Çünkü bu piramit 4 bin 500 yıldır yerli yerindeyse, siz içeride iken çökme tehlikesi oldukça düşük. Demedi demeyin yalnız: Piramitlere dışarıdan tırmanmak yasak. Daha bir kaç taş tırmanınca, güvenlik görevlileri gelip sizi toprağa indiriyor. 

Keops Piramidi ismini içine gömülü olan 4. Sülale Devri Hükümdarı Keops'tan alıyor. Keops'un vakti zamanında gömülü olduğu, kapkaranlık mezar odasında ise hiçbir şey yok. Hepsi müzeye götürülmüş. Piramidin içindeki diğer odaların girişleri ise kapatılmış. Kaçak da olsa girip bakınmak mümkün değil. Tekrar Keops'un mezar odasına dönersek...

30 Mayıs 2017 Salı

YENİ YAPISAL REFORMLAR VE AB İLE İLİŞKİLERİN ISINMASI BEKLENTİSİ 2018'E KALIYOR


Cahit UYANIK

Türkiye, 16 Nisan 2017 anayasa referandumundan “evet” sonucunun çıkmasıyla beraber
oldukça manidar ve kritik bir sürece girdi. Üretim cephesini oluşturan iş dünyası temsilcileri, daha referandum sonuçları açıklanır açıklanmaz, ekonomide uzun zamandır dört gözle beklenen yapısal reformların gerçekleştirilmesi taleplerini yüksek sesle dillendirdiler. “2014 ilkbaharından bu yana 4 seçim (Yerel seçim, cumhurbaşkanlığı seçimi, iki kez milletvekili seçimi) ile bir referandum yapıldı. Darbe girişimi yaşandı. Halen Olağanüstü Hal altındayız. Yani 3 yıldır kesintisiz seçim ve istikrarsızlık ortamındayız. Siyaset yetti artık... Sıra ekonomiye gelmeli” demeçleri gazete sayfalarını süsledi. 

İş dünyasının bu güçlü ana fikrine rağmen; 2017 yaz aylarına doğru gidilirken siyaset cephesinin önceliği köklü ekonomik reformlar değil. Siyasetin gündeminin AB’nin hiç sıcak bakmadığı idam cezasının geri getirilmesi ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni kurmak için uyum yasaları çıkarmak olduğu anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın idam cezasının –gerekirse- referandum konusu yapılabileceği yönündeki söylemi, AB-Türkiye ilişkilerinde sert bir fren ve geriye dönüş anlamına geliyor.

İdam cezası tartışması; yıllardır ilerleme sağlanamasa da, yerinde saymasına ses çıkarılmayan Türkiye-AB ilişkilerini gündemin en ön sıralarına taşıyor.  Bu söylem, Fransa ve Almanya’daki genel seçimlerde Türkiye’nin AB tam üyeliğine muhalefet eden kim varsa, onların elini güçlendiriyor. 2017 yılı sonuna kadar AB’nin patron ülkesi Almanya seçim ortamından, Türkiye ise anayasa uyum çalışmaları ortamından kolay kolay çıkacağa benzemiyor.  Öte yandan 2018 yılı AB’nin İngiltere ile Brexit müzakerelerinin hızlanarak kendisine yeni bir perspektif çizeceği  dönem olarak öne çıkıyor. İngiltere’de ise Brexit müzakerelerine yön verebilmek amacıyla Haziran ayında genel seçimler yapılacak. Bu perspektif içinde Türkiye’nin AB’nin geleceğindeki  rolünün ne olacağı da, önümüzdeki senenin konuları arasında bulunuyor.

24 Mayıs 2017 Çarşamba

26 YIL ÖNCE REFAH PARTİSİ LİDERİ ERBAKAN'LA 'ADİL DÜZEN' ÜZERİNE YAPTIĞIM SÖYLEŞİ


Cahit UYANIK

20 Ekim seçimlerine MÇP ve IDP ile ittifak yaparak giren ve sürpriz sayılan bir oy oranı elde eden Refah Partisinin Genel Başkanı Necmettin Erbakan "adil düzen"i Panorama'ya anlattı:

Panorama: 20 Ekim seçimlerinde "adil düzen" kavramını ortaya attınız. Bu kavram neye dayanıyor?

Erbakan: İnsanlık yanlış düzenlerden çok ızdırap çekmiştir. Bunun temelinde kuvveti üstün tutan zihniyet yatıyor. Batılı düzenlerin temeli taa eski Mısır'a ve firavunlara gider. Firavunlar, insanlara zulmü 'bu bizim hakkımızdır' diye yaparlardı. Yani hak anlayışları yanlıştı.

Marx, vahşi kapitalizmin karşısında haklı bir reaksiyon göstermiş, bunu yaparken kapitalist düzenin faizine ve tekelciliğine itiraz etmiştir. Bunlar haklı itirazlardır. Ama Marx bu meyanda ne yapmıştır? Mülkiyet hakkınını, kârı ve serbest piyasa şartlarını inkar etmiştir.

Bütün insanlık adil bir düzen arıyor. Adil ekonomik düzen aslında insanlığın aradığı temel çözümdür. Adil düzende serbest piyasa, kâr ve özel mülkiyet en tabi bir haktır. Ama buna karşılık, adil düzende faiz, tekelcilik yoktur. İnsanlık 19. asırda kapitalizmi, 20. asırda komünizmi denedi, başını taşlara çarptı. Şimdi doğru yolu, adil düzeni arıyor.

17 Mayıs 2017 Çarşamba

34 YILLIK BİR YILAN HİKAYESİ: TUZ GÖLÜ DOĞAL GAZ YERALTI DEPOLAMA TESİSİ PROJESİ



Cahit UYANIK

Bundan 27 yıl önce Ekonomik Panorama Dergisinin Konur Sokak’taki Ankara Bürosunda yazdığım tek sayfalık bir haberin, ilk bakışta başka haberlerden pek farkı yoktu. Çünkü haberin konusunu oluşturan Tuz Gölü Doğal Gaz Yeraltı Depolama Tesisi Projesinin en az 6-7 yıllık fikir geçmişi olduğunu ve inşaatının bitirilip açılışının ancak 27 yıl sonra yapılabileceğini bilemezdim. 

Dergi haberinde; Ankara’ya yaklaşık 2 saatlik araba yolculuğu mesafesindeki Tuz Gölü’nün altına BOTAŞ tarafından bir doğal gaz deposu yapılmasının planlandığı belirtiliyordu. Hafızam beni yanıltıyor olabilir ama BOTAŞ’ın stratejik planlarını içeren bir dokümandan veya Yüksek Denetleme Kurulu (YDK) raporundan çıkardığımı şimdilerde hayal-meyal anımsadığım bir haberdi bu… Haber bizim için o kadar yeniydi ki; İstanbul’daki sayfa editörleri, görselleştirecek bir malzeme bulamayınca derginin karikatüristine haberi okutup bir çizim yapmasını rica etmişlerdi anlaşılan... Karikatürist de, gaz ile tuzu bir arada düşünüp, ‘yemeğine tuz döken adamın burnuna mandal taktığı’ bir çizimle sayfayı kurtarmıştı. Oysa doğal gaz normalde kokusuzdu; ancak tüketiciye ulaştırılma aşamasında, kullanım güvenliği açısından yapay olarak kokulandırılıyordu. 

(Tıklayınız) TUZ GÖLÜ DOĞAL GAZ DEPOSUNU GENİŞLETMEK İÇİN 2,4 MİLYAR DOLAR DIŞ KREDİ

8 Mayıs 2017 Pazartesi

OYSA KOVA YAŞAR'IN ATTIĞI GOLLERLE ŞAMPİYON OLMUŞTU... GAZİANTEPSPOR KÜME DÜŞMÜŞ...


Yaşar DURAN 
CAHİT UYANIK

GAZİANTEPSPOR KÜME DÜŞMÜŞ...

OYSA BEN UFACIK BİR ÇOCUKKEN...
1. LİGE ÇIKMIŞTI İLK KEZ...
YAŞAR DURAN KALECİMİZDİ...
O ZAMAN DAHA İNGİLTERE'DEN......
8 GOL YEYİP "KOVA" LAKABI TAKILMAMIŞTI...

AKSİNE...
RAKİP KALELERE 8-10 GOL ÇAKMIŞTI...
NASIL MI?
GAZİANTEPSPOR'UN PENALTILARI GOLE
ÇEVİREMEME HUYU DEPREŞMİŞTİ...
FORMÜL: PENALTI KAZANILDIĞINDA
KALECİ YAŞAR'IN MEŞİN YUVARLIĞIN BAŞINA GEÇMESİNDE BULUNMUŞTU...
PLASE VURUŞLARLA MESLEKTAŞLARINI
ARDI ARDINA AVLAMIŞTI MÜBAREK TOPÇUMUZ...

GAZİANTEPSPOR'UN 1. LİG'DEKİ İLK YILI 1979-1980 SEZONUNDAKİ KADROSU (TIKLAYINIZ)

GAZİANTEPSPOR'UN O SON ŞAMPİYONLUK MAÇI HALA AKLIMDA....
KAMİL OCAK'IN ALLEBEN'E YAKIN TARAFINDAKİ KALE
ARKASINDAYDIM...
O KADAR KALABALIKTI Kİ MAÇ...
ADIM BİLE ATAMAMIŞTIK...
AÇLIKTAN ÖLMÜŞ; EVE DÖNÜP, ANTEP'TE BİR PAZAR KLASİĞİ OLAN...
EFİLTİLİ DAMIMIZDA TİKE KEBABINA YUMULMUŞTUK...

Gaziantepspor 1978-79 sezonu, Türkiye İkinci Ligi Kırmızı Grup Şampiyonu (Kaynak: Antoloji Gaziantep Twitter hesabına teşekkürler)
























"GAZİANTEPSPOR BİR KEZ 1. LİGDE ŞAMPİYON OLAYDI" DİYE DÜŞÜNÜRKEN...
KÜME DÜŞMEK...
SASIMIŞ KEBAP GİBİ TATSIZ GELDİ BANA...
(BU YAZI, 08.05.2017 TARİHİNDE FACEBOOK SAYFAMDA YAYINLAMIŞTIR)

2 Mayıs 2017 Salı

TÜRKİYE, DÜNYADA GİDEREK YÜKSELEN EKONOMİK KORUMACILIK EĞİLİMLERİNE MUTLAKA KARŞI ÇIKMALI


Cahit UYANIK

İleriki 10 yıllarda dünya ekonomi tarihi yazıldığında 2017, “Değişik etkilerin çarpıştığı, karmakarışık bir yıl” olarak değerlendirilecek gibi görünüyor. İşin ilginç tarafı, aynı şeyler Türkiye için de geçerli… Düşünün; dünyanın en büyük ekonomisi gümrük vergileri desteğinde ekonomik korumacılık arayışlarını uygulama alanına taşımaya çalışıyor. Türk ihracatçıları ise 2017 yılında, hemen hemen her ülkeyle ekonomik ilişkisini ithalat büyüklüğüne göre değerlendirmeye başlayan Amerika Birleşik Devletlerini (ABD), daha çok mal satmak için  “hedef pazar” seçiyor! Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, 2017 yılı ilk çeyrek beklentilerinde üyelerinin yüzde 17’sinin hedef pazar listesinin başına ABD’yi, ikinci sıraya Rusya’yı (yüzde 16) yazdığını bildirdi. Büyükekşi “Meksika ve Çin, Trump’ın ticaret duvarlarından korkarken ihracatçılarımız rotayı ABD’ye çevirmiş görünüyor” değerlendirmesinde bulundu.

20 Nisan 2017 Perşembe

TİCARET GAZETESİ 75. YAŞINA GİRDİ


Cahit UYANIK

İzmir'de 20 Nisan 1942 yılında ilk sayısını yayınlayan Ticaret Gazetesi, bugün 75'inci yıl sayısını yayınladı. Ticaret, en uzun süredir Türkiye'de aynı aile (Tükel Ailesi) tarafından yayınlanmaya devam edilen tek gazete. Aynı zamanda Türkiye'nin yayın hayatını sürdüren en eski ekonomi yayınlarından biri. 

Ticaret, "75 Yılı Geride Bırakırken" başlıklı yazıda, Basın İlan Kurumu'nun yeni yönetmeliğine göre artık "ticari gazete" kavramının kabul edilmemesi ve satışlarının yarısının bayiden gerçekleştirilmesi şartını eleştiriyor. 

7 Nisan 2017 Cuma

TÜRKİYE, EKONOMİK KORUMACILIĞA KARŞI HEMEN HAREKETE GEÇMELİ

Cahit UYANIK

Donald Trump’ın ABD Başkanlık koltuğuna oturmasının üzerinden yaklaşık 3 ay geçti. İngiliz The Economist Dergisi, Trump’ı seçim kampanyası sırasında “Dünya ekonomisi için IŞİD’den daha büyük bir tehdit” olarak tanımlamıştı. Aynı dergi, Trump başkan seçildikten sonra  siyaset bilimine daha uygun bir tanımlama yapmaya başladı: Trump, ekonomi milliyetçisidir. The Economist’in bu tanımlamalarının geri planında Trump’ın ekonomik korumacılık yönündeki söz ve davranışları yatıyor.

Trump’ın ABD ekonomisinde daha fazla istihdam yaratılması için gümrük duvarlarını yükseltmek dahil, en sert ekonomik korumacılık önlemlerine başvuracağı kesin gibi. Dünyada ekonomik liberalizmi savunan uluslararası hukuk kuralları Trump yönetiminin pek umurunda değil. “Etkilenen ülkeler mahkemeye gitseler bile davalar yıllar sürer” düşüncesindeler. Bu gidişat, dünyanın yeni yükselen ekonomik gücü Çin’i de çok korkutuyor. Çin Hükümeti Mart ayı sonunda, ülkedeki düşünce kuruluşlarına talimat vererek Trump’ın ekonomik korumacılık icraatlarına karşı nasıl karşı tepki verilebileceğini araştırmalarını istedi. Anlayacağınız Komünist Parti tarafından yönetilen Çin, dünya ekonomisinde liberal eksenin liderliğine soyunuyor!

3 Nisan 2017 Pazartesi

FİLİPİNLER NOTLARI: UZAKTA, DERTLİ, FARKLI VE GÜZEL İNSANLAR ÜLKESİ...



Manila'da gecekondu mahallesi bakkalı
Cahit UYANIK

Yıl 2005... Başkent Manila'ya otobüs yolculuğu ile bir-iki saat uzaklıkta ıssız, asfalt bir yolda ilerliyoruz. Manila'nın bir köyüne Asya Kalkınma Bankasının (ADB) yürüttüğü projeyi incelemeye gidiyoruz. Otobüsümüz yavaşlıyor. Çünkü önümüzde bir cenaze otomobili var. Yavaş yavaş ilerleyen siyah cenaze otomobilinden bangır bangır bir kilise müziği yükseliyor. Yolun sağında solunda uçsuz bucaksız bir yeşillik halinde uzanan ovada müzik, hoparlörün gücü kadar yayılıyor. Filipinli köylüler de yavaş yavaş otomobilin ardından yürüyorlar sessizce... Terk-i alem eyleyen dostlarının dünyaya 'müzikli vedası'na eşlik ediyorlar. Bunu ne için yapıyorlar? Neden bangır bangır müzik eşliğinde bir cenaze töreni düzenlenmiş? Hâlâ bilmiyorum. Anladığım bir şey varsa, Uzak Doğu'nun uzağındaki Filipinler'de hemen hiç bir şeyin benim aklıma-mantığıma pek uymaması... 

"Uzak Doğu'nun uzağında" dedimse abartı değil... Türkiye'den çıkmadan önce haritadan bakıp "Tayland'ın başkenti Bangkok'tan 1, bilemedin 2 saat uzaklıktadır burası..." diyorsunuz. 
Bangkok'ta Türk Hava Yolları'nın üst düzey hizmet verilen uçağından inip, Filipinler Havayolları'nın aktarma uçağına binince, "bir hoş" oluyorsunuz. Ayrıntılara girmeyeyim... (Aynı yolculuğu dönüşte Thai Havayolları ile yaptım ve THY kadar kaliteli hizmet verildiğini gördüm.) Ve sonra... Okyanus üzerindeki yol uç uç bitmiyor. 3,5-4 saat sonra Manila'ya iniyorsunuz. Kendinizi 1-2 saate şartladığınız için yol boyunca; Shrek'in bir filmindeki sevimli -sözüm meclisten dışarı- eşek gibi konuşmaya başlıyorsunuz: Gelmedik mi, gelmedik mi, gelmedik mi? 

31 Mart 2017 Cuma

VARLIK FONU NEDİR, NASIL KURULDU: EKONOMİDE DEVLETÇİLİĞİN YENİDEN CANLANMASI MI?


Cahit UYANIK

Bir kanunla kurulan ve bünyesine birçok kamu iktisadi teşebbüsünün kanun hükmünde kararnamelerle dahil edildiği Türkiye Varlık Fonu’nu (TVF) nasıl yorumlamalıyız? Lafı dolaştırmadan söyleyelim; ülkemizin 200 yıla yaklaşan modernleşme geçmişini dikkate aldığımızda TVF’nin, 'ekonomide devletçiliğin yeniden ve farklı bir şekilde canlandırılmaya çalışıldığı bir döneme girişin işareti' olduğunu ifade edebiliriz.

Yeni girilen dönem; “Devletin elindeki varlıkları ve hakları özelleştirme yoluyla satmadan, kamu mülkiyeti devam edecek şekilde, kamu şirketlerinin gelirlerinin satıldığı veya bu şirketlerin teminat gösterilerek borçlanıldığı bir anlayışa geçilmesi olarak” tanımlanabilir.  Devlet, TVF üzerinden bu şekilde elde edeceği fonları da büyük alt yapı yatırımlarının finansmanı ile reel sektörün desteklenmesinde kullanmayı planlıyor. Belki de TVF ile; ülkede kamu finansmanı zor durumda iken haraç-mezat satılan bazı stratejik kamu şirketlerinin hisselerinin yeniden devralınması da, yani açık deyimle ‘devletleştirme’ de mümkün olabilecek. Bütün bunların pratikte nasıl hayata geçeceğini birkaç yıl içinde görebileceğiz.

27 Mart 2017 Pazartesi

2009'DA YENİ TÜRK LİRASI'NDAN (YTL) TÜRK LİRASI'NA (TL) DÖNÜLECEK


Cahit UYANIK 

Artık eskiyen bir yılı geride bırakıyoruz. Aralık ayı, geride kalan 11 ayda neler olup bittiğinin sıkça tartışıldığı bir zaman dilimi. Bu konuda tüm yayın organlarında bol bol yazılar, değerlendirmeler, analizler okuyacaksınız. Ama ben bu noktada dikkatlerinizi 2008'in önemli bir gündem maddesine çekmek istiyorum. Öyle bir gündem maddesi ki, hemen hemen herkesi yakından ilgilendiriyor. Daha fazla merakta bırakmadan anlatalım o zaman... 2008 yılı, 2009'da hepimizin cebindeki paranın bir kez daha değiştirilmesi için hazırlıkların yapıldığı bir dönem olacak. Gelecek yıl bu zamanlar ise birkaç hafta sonra cebimize girecek yeni paraların heyecanı hepimizi saracak. 2005 yılında yapılan 6 sıfır atma operasyonundan 4 yıl sonra, bu sefer de para birimimizdeki 'yeni' ifadesi çıkarılacak ve normal para birimimiz Türk Lirası'na dönüş yapacağız. 

25 Mart 2017 Cumartesi

MERCEDES'İN ŞOFÖRÜ MUHSİN YAZICIOĞLU'YDU..



Akşam gazetesinin Ankara Bürosundaydık...
Sanırım 1994'tü...
Tunus Caddesindeki büro...
Hani alt kat komşusu ünlü kabadayılardan İnci Baba'nın olan...
Ankara Temsilcimiz Metin Işık...
Ünlü bir siyasiyi apartmanın kapısında 
karşılama görevi verdi bana...

O ismi şimdi anımsamıyorum...
Neyse...
İnip beklemeye başladım
Eskort arabalı, çakar lambalı adamı....


Derken...
Uzaktan bir Mercedes belirdi.. 
Tek başına; eskortsuz, çakar lambasız....
Gelip apartmanın önünde durdu...
İçinden, beklediğim o siyasi kişi indi...
Beklediğim misafir arabadan inerken dikkat ettim...
Mercedes'i süren şoför: Muhsin Yazıcıoğlu'ydu...
Arkadaşını bırakan Yazıcıoğlu...

Gülümseyerek gazladı... 
Geleceğine doğru...
(Bu yazı, 25.03.2017 tarihinde Facebook sayfamda yayınlanmıştır.)