31 Ağustos 2017 Perşembe

TÜRKİYE’DE İSTİHDAM PİYASASININ GELECEĞİ BÜYÜK SORUNLARA GEBE



Cahit UYANIK


Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) geçtiğimiz günlerde ilginç bir istatistik yayınladı. İstatistiğe göre bir işi olmasına rağmen, çeşitli gerekçelerle çalıştığı işyerini değiştirmek isteyenlerin sayısı Türkiye’de adeta “patlama” yapmıştı. Geçen yıl Ocak ayında İŞKUR’a başvuran “memnuniyetsiz” çalışan sayısı 77 bin 907 kişi iken, bu rakam Ocak-2017’de yüzde 68 artarak 130 bin 494’e yükselmişti. İŞKUR “memnuniyetsizlerin” kimler olduğunu ise şöyle tanımladı: 1) Daha iyi şartlarda iş arayanlar, 2) Emekli olup da iş arayanlar, 3) Belirli bir işyeri tarif ederek iş arayanlar.

Bu istatistik;
- son bir yılda çift haneye yükselen enflasyon sebebiyle iyice pahalılaşan mal ve hizmetlerin geçinmeyi zorlaştırması,
- yüzde 4’ün altına düşen büyüme oranı sebebiyle artan işsizlik oranı ile
- iş yerlerinde (maliyetleri azaltmak için) iyi çalışma koşullarına daha az önem verilmesinin
nihai sonuçlarından biri.


Ağırlaşan ekonomik ve yaşamsal koşullar bu istatistik üzerinden; günlük masraflarını çıkarmak için bulduğu işte çalışan ama buradan kurtulmak isteyen, emekli maaşının yetersizliği sebebiyle (yaşı ilerlese de) iş peşinde koşan, düzgün çalışma koşullarına sahip olmayan ancak iş sağlığı ve güvenliği hassasiyeti yüksek iş yerlerini tespit edip buraya geçmek isteyen kişilerin sayısındaki çarpıcı artış olarak kendini gösteriyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından Nisan-2017 itibarıyla işsiz olanların sayısı 3 milyon 287 bin kişi olarak ilan edildi. Bu, yüzde 10,5’lik bir işsizlik oranına karşılık geliyor. Ancak özel sektör işyerlerinde örgütlü bulunan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonuna (DİSK) göre; gerçek işsizlik oranı yüzde 19,5 ve gerçek işsiz sayısı ise 6 milyon 500 bin kişiyi çoktan geçti. İşsizlik rakamları bu kadar devasa olunca, az önce bahsettiğimiz “memnuniyetsizlerin” sesi hiç duyulmuyor tabii ki... Oysa “memnuniyetsizleri” de, iş aradıkları ve İŞKUR’a başvurup bunu fiili bir çabaya dönüştürdükleri için işsiz saymak gerekebilir.

Bu rakamlar oldukça etkileyici ama Türkiye’deki istihdam piyasasının büyük sorunlarla boğuştuğu ve önümüzdeki yıllarda da sorunların artarak süreceğini göstermekte yetersiz kalıyor. İşsizlik verilerinin ayrıntısına inildikçe ve bu konuda yapılmış gelecek projeksiyonlarına bakıldıkça, gebe olunan gelişmelerin ulaşabileceği ürkütücü boyut insanı korkutuyor. Kalkınma Bakanlığı tarafından hazırlanan “İşgücü Piyasasındaki Gelişmelerin Makro Analizi-2017/2” adlı çalışmada “İşgücüne Katılma Oranındaki Gözlenen Temel Eğilimler” adlı bölüm hayli önemli tespitler içeriyor. İşgücü, “çalışabilirim” diyen 15 yaş ve üzerindeki nüfus anlamına geliyor. İşgücüne katılma oranı ise “çalışabilirim” diyenlerin, çalışma çağı nüfusu (15 yaş ve üzeri) içindeki oranı demek oluyor. 

Türkiye işgücü piyasasında son yıllarda gözlenen en önemli yapısal unsurlardan birinin işgücüne katılımdaki yüksek oranlı artış olduğu anlatılan Kalkınma Bakanlığının çalışmasında “Ülkelerde ekonomik gelişme ile birlikte gözlenen sektörel kaymalar ve şehirleşme ile işgücüne katılma oranlarında önceleri düşüş; ekonomik gelişmenin ve şehirleşmenin yoğunlaştığı dönemlerden itibaren ise söz konusu oranlarda bir artış gözlenmektedir. Türkiye işgücü piyasasında da benzer bir eğilim dikkat çekmekte olup, 2000’li yılların ikinci yarısına kadar düşüş eğilimi sergileyen işgücüne katılma oranlarında, bu dönemden itibaren yüksek oranlı artışlar gözlenmektedir. 2007 yılında yüzde 44,3 olan işgücüne katılma oranı, 2016 yılına kadar yaklaşık 8 puan artarak yüzde 52 olarak gerçekleşmiştir” deniliyor.

Çalışmada işgücüne katılma oranlarına ilişkin veriler incelendiğinde, eğitim seviyesi arttıkça işgücüne katılma oranlarında bir artış gözlendiğine dikkat çekilerek, bu artışların kadınlarda daha belirgin olmasına vurgu yapılıyor. Özellikle üniversite mezunu olmanın işgücüne katılımda kadınlar için belirgin bir faktör olduğu anlatılan çalışmada, “Mesleki ve teknik lise mezunlarının normal lise mezunlarına göre daha fazla işgücü piyasasına katıldıkları gözlenmektedir. Okur-yazar olmayanların ise işgücüne katılma eğilimleri giderek zayıflamaktadır” değerlendirmesinde bulunuluyor. Kalkınma Bakanlığının bu raporunda çalışma çağı nüfusundaki artışlara eşlik eden katılma oranındaki artışların, Türkiye’deki beşeri kaynak kapasitesinin yukarı çekilmesi ile potansiyel büyümeyi hızlandırıcı bir unsur olarak ortaya çıktığı ifade edilerek, “Burada işgücü arzındaki artışların üretim, eğitim, istihdam politikaları ile verimli bir şekilde değerlendirilmesi ile hem işgücü arzındaki artış eğilimi korunacak hem de ekonomik ve sosyal kazanımlar üst seviyede olacaktır” deniliyor.

Kalkınma Bakanlığının iyi yönde yorumladığı işgücüne katılım oranının hızlı yükselişi, tersten bakıldığında “Türkiye’de yıllar geçtikçe daha fazla oranda insan kendisine iş arıyor. Kadınların üniversite okuma eğilimi yükseldikçe, bu oran daha da artacak. Bu sorunu çözebilmek için üretim, eğitim ve istihdam politikalarını uyumlu hale getirmeliyiz. Bunu sağlayabilirsek ekonomimiz canlanır. Yapamazsak işsizlik sorunu, durduğu yerde büyür” anlamına da geliyor.

Kalkınma Bakanlığının istihdam piyasasının geleceğiyle ilgili dile getirdiği diğer düşünceler ise şöyle:

· 2016 yılında küresel ölçekteki belirsizlikler ve ülkemizde yaşanan menfur darbe girişimi ardından ekonomik büyümede gerçekleşen zayıf performans 2016 yılı işsizlik oranlarına olumsuz biçimde yansımıştır. Ancak 2017 yılının ilk çeyreğinde beklentilerin üzerinde gerçekleşen büyümenin ve istihdam teşviklerinin etkisiyle işsizlik oranlarında gözlemlenen yükseliş eğilimi nispeten düşmeye başlamıştır. Önümüzdeki dönemde de yüksek büyüme performansının devam etmesi beklenmekte ve bununla birlikte mevcut durumda uygulamada olan istihdam seferberliğinin de katkısıyla işsizlik oranlarındaki düşüşün süreceği öngörülmektedir.
· 2011 yılının başlarından itibaren artış eğilimi gösteren işsizlik sigortasından faydalanan kişi sayısında 2016 yılı Aralık ayından bu yana azalış eğilimi dikkat çekmektedir. İşsizlik sigortasından faydalanan kişi sayısındaki gerilemenin önümüzdeki dönemlerde işsizlik oranında bir düşüşün işareti olarak değerlendirilebileceği düşünülmektedir.
· Genç işsizlik oranlarındaki yüksek artışların devam ettiği gözlenmektedir. Ekonomik büyümenin hızlanması ile yeni iş olanaklarının artması ve hükümetin eylem planları arasında yer alan önümüzdeki dönemde gençlere yönelik ilave istihdam teşviklerinin hayata geçirilmesiyle bu artış eğiliminin tersine dönmesi beklenmektedir.
· Toplam istihdam artışları ılımlı bir şekilde devam etmektedir. Uzun zamandır azalan sanayi istihdamının Mart 2017 döneminde toplam istihdam artışına pozitif katkı verdiği dikkat çekmektedir. Sanayi üretim endeksinde son dönemlerde gözlenen artışların önümüzdeki dönemde sanayi istihdamına olumlu yansımalarının olacağı değerlendirilmektedir.
· İşgücü piyasası açısından yükseköğretim mezunlarının işsizlik oranı artışının genel işsizlik oranı artışından fazla olması üzerinde önemli durulması gereken bir konu olarak değerlendirilmektedir.

Kalkınma Bakanlığının çalışmasının ayrıntıları böyle. Ancak Türkiye’deki işsizlik meselesinin çözümü için en öncelikli olarak yüzde 5,5’in üzerindeki ekonomik büyüme oranlarının yeniden yakalanması gerekiyor. Türkiye, bunu sağlayabilecek güce sahip bir ülke. Özellikle ihracatta sağlanacak hızlı artış ve ithalatın kontrol altında tutulabilmesi, yüzde 5’in üzerindeki büyümeyi yakalamamızı kolaylaştıracaktır. Türkiye için 2017 yılında uluslararası kuruluşlar yüzde 3,5-4 arasında bir büyüme oranı tahmin ettiler. Hükümetin hedefi ise yüzde 4,4 olarak ilan edildi. Türkiye bu yıl ilk çeyrekte yüzde 4’lük tahminlere rağmen yüzde 5 oranında büyüdü. Eğer diğer çeyreklerde de benzeri oranlar yakalanırsa, Türkiye’nin bu yılı yüzde 6’ya yakın bir oranda büyüyerek tamamlaması sürpriz olmaz.

Çin, bu yıl için yüzde 6,5’lik yıllık büyüme oranı hedefliyor. Çin, bu beklentiye rağmen 2017 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 6,9 büyümeyi başardı. Artışın nedeni ise ihracattaki artış (sanayi mamullerine dayalı) ve küresel talepteki canlanma olarak açıklandı. Hindistan ise bu yıl ilk çeyrekte yüzde 6,1 büyüdü. Büyümenin kaynaklarının özel tüketim ve kamu harcamaları olduğu bildirildi. Bu ülkenin yıl genelinde ise yüzde 7,3 oranında büyüyeceği düşünülüyor. Bütün bunlar gösteriyor ki, Türkiye’nin 10-15 katı nüfusa sahip dev ülkeler bile yüzde 6-7 büyüyebiliyor. Türkiye de önümüzdeki dönemde dünya genelindeki ekonomik toparlanmadan nasibini alıp, yeniden kalıcı olarak  yüzde 7 civarında bir büyüme oranına doğru hareketlenmeli.
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Ağustos-2017 sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder