Cahit UYANIK
Daha yazının başında yaşananların
ismini koyalım: Orta Doğu’da petrol ve doğal gaz temelli bir ‘Mikro Dünya
Savaşı’ var. ‘Mikro dünya savaşı’ ile bu bölgedeki etnik yapılar, mezhepler ve
çeşitli örgütlenmeler üzerinden sürüp giden global ölçekte bir silahlı
mücadeleden bahsediyoruz. Peki bu ‘mikro dünya savaşı’ neden yapılıyor? En akla
yatkın sebep bu bölgenin, dünyanın en önemli
petrol ve doğal gaz rezervlerine
sahip olması…
Orta Doğu dünya petrol üretiminin
ortalama yüzde 40’nı karşılıyor ve dünya petrol rezervlerinin yüzde 48,5’ine sahip. Sadece Suudi Arabistan, dünya petrol
rezervlerinin 1/4’üne sahip ve bu rakam ABD’nin petrol rezervlerinin 10 katı
büyüklüğünde. Orta Doğu’daki kanıtlanmış
doğal gaz rezervleri ise dünyanın yüzde 43’üne karşılık geliyor. Buna karşılık
dünya ekonomisine yön veren büyük devletler ‘enerji fakiri’ sayılabilecek durumdalar. ABD,
Japonya, Çin, Almanya, Fransa, Türkiye ve diğerleri… Enerjilerinin çoğunu bu
bölgeden temin ediyorlar.
Türkiye ‘mikro dünya savaşı’nın
odağında bulunan ülkelerden biri. Çünkü Türkiye, bölgenin eski patronu. Bölge ile tarihsel bağları var. Coğrafi konumu
ise stratejik. Orta Doğu’ya yakın olması, petrolün korunacağı askeri
operasyonlar açısından kritik önemde. Boğazlara sahip olması ise Akdeniz’e
inebilecek Rusya’nın kontrolünü sağlıyor. Türkiye, bölgenin ekonomisi istikrarlı
ve ekonomik gelirler açısından petrole bağlı olmayan nadir ülkelerinden
biri. Türkiye, aynı zamanda ham petrol
ve doğal gaz açısından neredeyse tamamen dışarıya; Orta Doğu ülkelerine ve
buraya yakın ilgi duyan devletlere (Rusya gibi) bağımlı bir ülke. Bu nedenlerle bazen, istemese de olayların
odağında bulunabiliyor.
Türkiye, son yıllarda çevresindeki
komşularla iyi geçinmeye çalışsa da, zaman zaman ciddi anlaşmazlıklar
yaşayabiliyor. Dikkat edilirse bu sorunların en önemli sebebi hep Orta Doğu kaynaklı.
Mısır, Irak, Suriye, Rusya ve zaman zaman İran ile yaşanan sorunlarda hep Orta
Doğu meseleleri başrolde. Türkiye, her haliyle daha bağımsız bir dış politika
izleme eğilimini açıkça ifade ediyor. Türkiye’nin bu dış politika açılımında
‘mikro dünya savaşı’na daha uygun bir yol haritası izlemesi, Orta Doğu’da
çıkarları bulunan ülkelerce engellenmek isteniyor. Türkiye’nin bölgeye mesafeli
durması isteniyor.
Rusya ile son yaşanan krizi de bu
bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Yıllardır Türkiye’ye pazarladığı doğal gazla
refah biriktiren; gelecekte de nükleer santral teknolojisini Türkiye’ye satmak
isteyen ve Türkiye üzerinden Avrupa doğal gaz pazarına daha fazla ihracat yapmayı
planlayan Rusya’nın aşırı sert tavrını ‘korkutma
ve sindirme amaçlı’ diye açıklayabiliriz. Rusya, uçak düşürme krizini araç
olarak kullanıp Türkiye’nin Orta Doğu’da daha fazla operasyonel olmamasını
sağlamaya çalışıyor.
Çünkü Rusya, çıkarlarının bulunduğu Ortadoğu’daki son
karakolu Suriye’yi terk etmek istemiyor.
Türkiye ise neredeyse 70 yıldır arasının bozuk olduğu Suriye’ye karşı, rejim
değişikliğine gitmesi yönünde açık ve net bir politika izliyor. Ama Rusya’nın Türkiye’ye
yönelik bu sert politikasının başarısız olacağını düşünüyorum. Çünkü Rusya, Türkiye’deki
80-100 yıllık projelerinden (nükleer santral projesi, gaz satışının sürmesi ve Avrupa’ya
yönelik gaz hattı projeleri) vazgeçmek istemiyor.
Türkiye’nin bir süredir arasının
açık olduğu NATO, Avrupa Birliği ve ABD ile yeniden yakınlaşmaya başlaması ise
Rusya’nın bu niyetlerinin tüm açıklığı ile okunduğunun işaretidir. Önümüzdeki
yıllarda Orta Doğu’daki ‘mikro dünya savaşı’nda daha çok şey yaşayacağız ve
Türkiye de bunların içinde olacak gibi görünüyor.
(Bu yazı, Gaziantep merkezli Ortadoğu Business Dergisinin Aralık-2015 tarihli 35. sayısında yayınlanmıştır.)
RUSYA’NIN TÜRKİYE AMBARGOSUNUN İLK 6 AYI: İKİ ÜLKE DE ZARARDA…
RUSYA’NIN TÜRKİYE AMBARGOSUNUN İLK 6 AYI: İKİ ÜLKE DE ZARARDA…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder