22 Ocak 2016 Cuma

HANİFE ŞENYÜZ'ÜN KALEMİNDEN: BİR BÜTÇE BÖYLE GEÇTİ


Hanife ŞENYÜZ-Dünya Gazetesi Ekonomi Muhabiri

Bir ay boyunca, milletvekillerinin deyişiyle "modern hapishane" olan TBMM'deyim. 1993 mali yılı bütçe tasarısını, küçücük, şimdi bana daha da sevimli görünen büroma bile gelemeden Plan ve Bütçe Komisyonunda izledim. Bir gazeteci arkadaşıma göre "naklen yayın" yaptım. Ama, okurlar hakkımı teslim edeceklerdir ki, TRT'nin yayınlarından daha iyiydi.
Açıkça söylemek gerekirse, milletvekillerinin konuşmalarını haber diliyle aktardığım bölümler değil, yazdığım notlar daha keyifliydi. Bir hesap yaptım. Bir ay boyunca dinlediğim konuşma sayısı 800 civarında. Yazdığım sayfa adedi ise 200'ü geçmiş. Bunları biraz da "kendi satışım yapmak" ve Ankara Temsilcim Sayın Taylan Erten'in gözüne girmek için yazıyorum. 

Bu benim izlediğim altıncı bütçe. Bunların 4'ü ANAP dönemindeydi. Karşılaştırma yaptığımda, ANAP'ın muhalefette "yaya kaldığını" gördüm. Herkes, geçmişte eleştirdiği SHP muhalefetini, özellikle Abdülkadir Ateş'in hatipliğini bu kez ANAP'da aradı. Ama muhalefetin eksikliğini, iktidar kendi içinden biriyle, Aksaray Milletvekili Mahmut Öztürk (DYP) ile giderdi. Bürokratların telefonlara çıkmadığı, iş yapmadığı eleştirileri bir yana, söyledikleri, geçmişte eleştirdiği hususların değişmediğini ortaya koydu. Örneğin konuşma sürelerinin kısaltılmasına muhalefetle ANAP'lı milletvekilleri karşı çıkmazken, Öztürk kendi başkanlık divanını eleştirmekten çekinmedi. 

Şu TRT yok mu? Biraz da beni mahveden TRT oldu. Sanki, bütün konuşmacıları tek tek vermese olmazdı. Eskiden "ANAP'lı üyeler bunu, muhalefet milletvekilleri de şunu dedi" diyen TRT, iki yıldır komisyonu izleyen muhabirlere kan kusturuyor. Komisyon üyelerinin konuşmalarını tek tek ve görüntülü verince, konuşmayanların da konuşacağı tutuyor. Ama ne konuşmalar... Bazıları ilgili Bakan'ın sunuş konuşmasından alıntı yaparak oluşturdu konuşma metnini...

Kimi daha üşengeçti. Konuşma metinlerinin ilgili kuruluşların bürokratlarınca hazırlandığı saptandı. Bu metni okurken dahi zorlananlar vardı. Ne yazık ki kekelemeler, tutanaklara aynen geçmiyor. Onun için kanıtlamam mümkün değil. Stenograflarla konuştum, anlaşılmayan cümleleri dahi anlamını değiştirmeden anlaşılır hale getiriyorlarmış. Bu sözlerden sonra, hakkımda dava açarlar mı diye düşünüyorum, ama bir tesellim var. Milletvekilleri, Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın kendilerini, tazminat davasıyla susturmaya çalıştığını söylediler. Bunu söyleyenler benim gerçeği dile getirdiğimi göz ardı etmezler umarım. 

Bütçe görüşmelerinin uzunluğundan sıkılmayan yoktur. Ama 75 günlük süre Anayasa maddesi olunca kimse bir şey yapamıyor. İşin içinde seçmene selam da var, TRT vasıtasıyla... Kuralları çiğnemeden, görüşmeler kısa tutulmaya çalışılıyor. Çoğu Bakan'a "İsterseniz konuşun ama eleştirilerden sonra hepsine birden yanıt verirseniz daha iyi olur" denilerek, 1.5 saat süren konuşmaların çoğu engellendi. Konuşma süreleri kısıtlandı. Tabii bu prensip kararlarına uymayan, hatta daire başkanlarına kadar bürokratlarını tanıtan bakanlar da vardı. Turizm ve Kültür Bakanları örneğin... Komisyon Başkanı İlyas Aktaş, bu tanıtımları "garip" karşıladı. Ancak milletvekillerini kastederek "Ama arkadaşların işine geliyor" diyerek konunun  önemini de ortaya koydu.

Komisyonun en zevkli anları, kavgalar ve rutin konuşmaların dışındaki olaylardır. Bu yıl bunlara rastlanmadı. Belleğimde kalan tek olay, ANAP'lı Nedim Budak'ın bir portatif teypten Selda'nın "Ziller ve İpler" şarkısını dinletmek istemesiydi. Komisyonun ciddiyetine yakışmayan bu davranış hemen engellendi. Ama Budak da amacına ulaştı. 
Milletvekilleri gazetecilere ateş püskürüyor. Yanlış anlaşılmasın, muhabirlere değil, gazete patronlarına... Muhabirlere "emir kulu" gibi bir bakışları var. Patronların dediğini yapan, "Acınası insanlar" olarak görüyorlar. Güya biz muhabirler kendi inisiyatifimizle değil, patronların istediği şekilde haber yazıyormuşuz. Milletvekillerini kötülüyor, 30 milyon lira maaş almalarını patronlar "yazın" dediği için yazıyormuşuz. 

Milletvekilleri nereden bu kanıya vardılar? Tam kestiremiyorum ama, sebebin muhabirlerin kendilerinden başkası olmadığına da inanıyorum. Çünkü değişik zamanlarda bir kaç olaya tanık oldum, milletvekili ile gazeteci arasında geçen... Milletvekili soruyor "Sen bunu nasıl yazarsın? Olayı çarpıtmışsın". Gazeteciden yanıt "Abi ben öyle yazmadım ama İstanbul yapmış." Ya da benzeri gerekçeler... Kimse yazdığına sahip çıkmazsa, böyle acınası duruma düşmekten de kurtulamaz. Kötü olan bir şey var ki, yaşın yanında kuru da yanıyor. 

Yıllardır basında çalışıyoruz, devlet memurunun (uzman olmayan) belki biraz üzerinden ücret alıyoruz. Çoğumuz mesai almadan gece gündüz çalışır, bazen masraflarını cebinden öder. Buna rağmen ücret konusu sık sık gündeme gelmez. Buna karşılık, 30 milyon lira maaş alıp ağlayan milletvekillerine tanık oldum. Bazıları "Başka gelirimiz olmasa aç kalırız" dedi. Bir kısmı seçmenleri için günde 500 bin lira masraf ettiğinden yakındı. Hani bizler zaman zaman, "Ah bir milletvekili olsak, maaş sorunumuz kalmaz" diyoruz ya, buna hiç heveslenmeyin. Biz bu maaşın yüzde 10'uyla çok daha zenginiz.
(Bu yazı, Ekonomi Muhabirleri Derneğinin (EMD) "Ekonomi Basını" adlı haber bülteninin Ekim-Kasım 1992 tarihli üçüncü sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder