20 Mart 2020 Cuma

ULUSLARARASI PİYASADA BRENT PETROL FİYATI, WTI'DAN NEDEN YÜKSEK OLUŞUYOR?


Cahit UYANIK

Uzun yıllardır piyasalarda Brent petrolünün fiyatı (İngiliz piyasası petrolü), WTI petrolünün (ABD piyasası petrolü) fiyatına göre daha yüksek düzeyde oluşuyor. Peki neden böyle? Piyasadaki oyunculara göre bunun en önemli sebebi ABD'deki aşırı üretim, 2016 yılında ABD petrolünün yurt dışına satış (ihracat) yasağının kaldırılması, kaya petrolünün üretimin artmasıdır. Bu durum ABD'deki stokları artırıp fiyatları düşük tutmaktadır. WTI fiyatının artması için, bu faktörlerin değişmesi yani ABD petrol stoklarının azalması gerekmektedir. 

Bazılarına göre ise Brent petrolü deniz üzerinden çıkarılıp satıldığı için ulaşım masrafları azdır ve fiyatı yüksektir. WTI petrolü ise karada üretildiği için taşıma masrafları yüksektir ve fiyatı Brent'e göre daha düşük oluşmaktadır.    

19 Mart 2020 Perşembe

EKONOMİ FIKRALARI: DR. DEBAKEY'DEN OTO TAMİRCİSİNE KAPAK OLACAK CEVAP...



Eski Cuhurbaşkanı Turgut Özal'ı da ameliyat eden, dünyanın ünlü kalp doktoru Michael DeBakey'in arabası bozulmuş, arabasını tamire götürmüş. Tamirci arabasının kaputunu açmış ve DeBakey'e dönerek:

- "Size bir şey soracağım. Neredeyse ben ve siz aynı işleri yapıyoruz. Mesela ben şimdi itina ile kaputu açacağım bir bakışta problemin nerede olduğunu anlayacağım, kapakçıkları temizleyeceğim, gerekirse kabloları, motor yağını değiştireceğim, hatta çok gerekli ise motoru çıkarıp yerine yenisini takacağım!!. Söylesenize nasıl oluyor da siz milyon dolarlar kazanıyorsunuz, ama ben meteliğe kurşun atıyorum?"

Bunun üzerine DeBakey tamircinin kulağına eğilmiş ve şöyle demiş:

- "BUNLARIN HEPSİNİ MOTOR ÇALIŞIYORKEN YAPMAYI DENESENİZE!!!"
(Anonim)

NÜFUS SAYIMI İÇİN EN SON 22 EKİM 2000 TARİHİNDE EVLERE HAPSEDİLMİŞTİK


EV HAPSİNDEN NASIL KURTULURUZ?

Cahit UYANIK

Tüm Türkiye, dün yine eve hapsoldu. "De facto" bir nüfus sayımı yapıldı. Bu sayım, uygulanacak ekonometrik modellerle 2001-2010 yılları arasındaki nüfus artış tahminlerine temel oluşturması açısından çok önemli. Bir dahaki nüfus sayımı, yasa gereği sonu sıfırla biten 2010 yılında yapılacak. Türkiye'nin yaptığı 14'üncü nüfus sayımı birçok açıdan ülkenin geleceğini yakından ilgilendiriyor.

Nüfus sayımına yöneltilen eleştirileri anlayışla karşılamak gerek. Ancak bu eleştirilerin çoğu duygusal. Batılı ülkelerde nüfus sayımları nüfus anketleri ve benzeri yöntemlerle yapılıyor. İnsanlar evlere kapatılmıyor. Ancak bu ülkelerde kayıt alışkanlığı çok gelişkin. Nüfus hareketleri kolayca izlenebiliyor. Ülke dışına göç ve yurt içi göç yok denecek kadar az. Oysa Türkiye'de kayıt alışkanlığı zayıf. Eğitim düzeyine bağlı olarak, nüfus kaydı yapıldığını bile bilmeyen vatandaşlar var. Askerlik ve vergi gibi vatandaşlık görevlerinden kaçınmak için kendini gizleme alışkanlığı hala kırılamamış. Uzmanların tahminlerine göre Türkiye'de yaklaşık 1 milyon kişinin nüfus kaydı yok. Bu, sırf ücra dağ köyleri için geçerli değil. Kentlerin kıyısındaki gecekondu mahallelerinde de nüfus kağıdı olmayan binlerce çocuk yaşıyor. Nüfus sayımı işte bu insanlara nüfus kağıdı verilmesi açısından da önem taşıyor.

14 Mart 2020 Cumartesi

BDDK: BANKALAR KARA PARA AKLAMAYLA MÜCADELE İÇİN YAPAY ZEKADAN YARARLANABİLİR


BDDK, bundan 18 yıl önce bankaların iç denetim ve risk yapılanmalarına yönelik yayımladığı bir tebliğ taslağında, bilmeden taraf olunan kara para aklama işlemlerinin önlenmesi için yapay zekadan yararlanılmasını istemişti.   

Bankalara 'risk' yapılanması

Cahit UYANIK

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), geçen yıl Şubat ayında yayımlanan "Bankaların İç Denetim ve Risk Yönetimleri Hakkındaki Yönetmeliğin" nasıl uygulanacağına ilişkin bir tebliğ taslağını tartışmaya açtı. Tebliği 1 Ekim 2002'de uygulamaya koymaya hazırlanan BDDK taslakta, bankaların iç denetim birimlerinin nasıl örgütleneceği ve risk hesaplamalarının hangi aşamalardan geçirilerek yapılacağı ile bir bankanın nihai riskinin nasıl ortaya konulacağını ayrıntılarıyla anlattı.

5 Mart 2020 Perşembe

EKONOMİ HİKAYELERİ: ODTÜ'DEKİ DERSTE "RİSK NEDİR?" DİYE SORULUNCA...

ODTÜ İşletme Bölümü'nün en bilge hocalarından Muhan Soysal, Stratejik Yönetim dersinde tek soruluk bir sınav yapmaya karar verir. Dersin adının hakkını vererek tahtaya "What is risk" yazar.

Bir öğrenci, sınav kağıdına sadece "This is risk" yazar. Tahmin ettiğiniz gibi bu zeka dolu cevaptan sonra sınıftaki en yüksek notu alır.
Daha sonraki sınavda Muhan Hoca aynı soruyu aynı sınıfa sorar. Bir önceki sınavda en yüksek notu alan öğrenci yine aynı cevabı verir. Fakat bu kez kendisi dışında herkes sınavdan geçer. Şaşkın bir şekilde hocaya sebebini soran öğrenci şu cevabı alır:
"Aynı koşullar altında aynı riski iki kez almak aptallıktır!"
(Kaynak: ODTÜlülerin ODTÜsü)

28 Şubat 2020 Cuma

KÜRESEL ELİTLERİN FORUMU: DAVOS ZİRVESİ 50 YAŞINDA


Cahit UYANIK

Dünya Ekonomik Forumu (WEF), İsviçre Alplerindeki turistik dağ kasabası Davos’ta düzenlediği 50’inci ‘Davos Zirvesi’ toplantısını en az iki hafta önce bitirdi. 21-24 Ocak tarihlerinde "Uyumlu ve Sürdürülebilir Bir Dünyanın Tarafları" ana temasıyla düzenlenen 2020 Davos Zirvesi, çeşitli tv canlı yayınlarının yanı sıra, binlerce radyo, gazete, dergi ve internet sitesi haberinin konusunu oluşturdu. İnsanlar, kendi kaderleri üzerinde etkili önemli isimlerin Davos’taki tespitleri ve geleceğe ait düşüncelerini dikkatle dinlediler. 
 
Peki nedir bu Davos Zirvesi? Neden bu kadar popüler ve cazibeli? Davos, yarım yüzyıldır önde gelen ekonomik, siyasi, akademik, kültürel elitlerin ve entelektüellerin katılarak, dünyanın içinde bulunduğu durum ve geleceğe yönelik tespitlerini dile getirebilmeleri veya bu konulara kafa yoranları dinleyerek bir perspektif edinebilmeleri açısından çok önem verilen bir toplantı.

Dünyanın krem tabakasından isimleri bir araya toplayabilme becerisine sahip olması açısından ‘Davos Zirvesi’nin benzeri yok. Çoğu toplantısı kamuoyuna açık bir şekilde cereyan ederken, medyanın ve dolayısıyla küresel kamuoyunun takibi sağlanabiliyor. Bu yönleriyle belki; dünyada ‘Bir sivil toplum kuruluşunun düzenlediği en popüler toplantı’ olma özelliğini taşıyor.

14 Şubat 2020 Cuma

ELEKTRİKTE 'OTOMATİK ZAM' VEYA MALİYET BAZLI FİYATLANDIRMA UYGULAMASI 2008 YILINDA BAŞLATILMIŞTI



ELEKTRİKTE YAŞADIĞIMIZ SON
GELİŞMELER VE ÇÖZÜM YOLLARI 

Cahit UYANIK

Türkiye, 1 temmuz tarihi itibarıyla elektrik fiyatlandırmasında yeni bir döneme girdi. Elektrik fiyatları halkın 'otomatik zam' olarak bildiği 'maliyet bazlı fiyatlandırma' ile tespit edilmeye başlandı. Bu konuda alınan Yüksek Planlama Kurulu (YPK) kararında; maliyet bazlı fiyatlandırma mekanizmasının bazı kamu iktisadi teşebbüsleri ile enerji KİT’lerinin alım/üretim maliyetlerindeki değişimlerin satış fiyatlarına yansıtılmasını sağlayacağı belirtiliyor. Kararda, bu yeni hesaplama yönteminden beklenen temel faydalar; piyasanın serbestleşmesi sürecinde sağlıklı bir fiyatlama mekanizmasının tesis edilmesi, mali yapıları güçlenen enerji KİT'lerinin ve devletin elindeki üretim gruplarının özelleştirme sürecinin olumlu etkilenmesi ile mali hedeflere ulaşılmasının temin edilmesi olarak açıklanıyor.

Bu kısa açıklamadan da anlaşılacağı gibi, eğer Türkiye'nin elektrik üretiminde kullandığı kaynaklar, yani ağırlıkla doğal gaz fiyatlarında bir düşüş yaşanırsa fiyatlar düşecek veya en azından artmayacak. Ama gelin görün ki Türkiye'nin elektrik ihtiyacının karşılanmasında doğal gaz kaynaklı üretimin payı giderek yükseliyor. 1990 yılında doğal gazın elektrik üretimindeki payı yüzde 17 civarında iken, bu oran geçen yıl yüzde 50'yi geçti. Doğal gazın neredeyse tamamı ithal edildiğinden, bu artışla birlikte elektrik üretiminde dışa bağımlılık artıyor. Dış piyasalarda doğal gaz fiyatları ham petrol fiyatlarına endeksli olarak artıyor. Bu artış 6 veya 9 ay gecikmeli olarak doğal gaz fiyatlarına yansıyor. Yani dış piyasalara bağımlılığı azaltmadan elektrik fiyatlarının düşme ihtimali biraz zor görünüyor. Düşüş için, ya ham petrol fiyatlarının inişe geçmesini beklemek zorundayız ya da elektrik üretiminde yerli ve ucuz kaynakların payını artırmalıyız.

2 Şubat 2020 Pazar

BÜTÇEDE GENELLİK İLKESİ, DEPREM VERGİLERİ VE HARCAMALARI...


"Devlet Bütçesi" diye bir ders vardır üniversitelerin bazı bölümlerinde... Mesela Maliye bölümlerinde...
Ne öğretilir bu derste?
İlk olarak devlet bütçesi yapmanın ilkeleri...
Bunlardan biri "Bütçede Genellik İlkesi"dir...
Yani devlet konulan vergileri ve çeşitli gelirlerini bir havuzda toplar ve
Toplumun ihtiyaçlarına göre dağıtır.
Yani "şu vergiyi şuradan aldık, o zaman aynı yere harcamalıyız" demez ki öyle derse,
söz gelimi düşük gelirlilere yardım edemez, Hazine desteği ile emekli maaşı ödeyemez veya haksız da olsa bazı müteahhitleri kurtaramaz... Yani maliye politikası diye bir şey kalmaz ortalıkta...
Bu bilgiyi neden verdim?
"Deprem vergileri, depreme hazırlığa harcanmadı" lafı
Tamamıyla boştur.

Ancak "Deprem vergileri nereye harcandı?" diye sormak doğrudur ki bütçe ilkelerinden biri de hesap verilebilirliktir.

31 Ocak 2020 Cuma

2020 YILINDA DÜNYA EKONOMİSİNE YÖN VERECEK 3 ÖNEMLİ OLAY


Cahit UYANIK

Linda Goodman, tüm dünyada astrolojinin öncü isimlerinden biri olarak biliniyor. 1995 yılında 70 yaşında iken hayatını kaybeden Goodman, yazdığı kitaplarla New York Times’ın ‘En Fazla Satılanlar’ listesine giren ilk astrologdu. Goodman, rakamlarla ilgili değerlendirmesinde 20 sayısının özelliğini “yargılama-değerlendirmelerde bulunma” olarak açıklamıştı. Goodman 20’nin uyanışı, yeni bir farkındalığa doğmayı, yeni amaç ve planları temsil ettiğini; planlarda gecikmeler olsa bile sabır göstermenin esas olduğunu ileri sürmüştü. Goodman, 20’lerin güçlü şekilde hayal kurmamızı sağladığını ancak finansal açıdan o kadar sağlam olmayabileceğini bildirmişti.

Gerçekten de dikkatli şekilde incelendiğinde iki tane 20 rakamının yan yana geldiği 2020 yılının; “Dünya ekonomisi için finansal trendlerden çok, geleceğimizi yakından ilgilendiren,  çeşitli yargılama ve değerlendirmelerde bulunacağımız, sabrımızı sınayacak politik ve ekonomi-politik gelişmelere sahne olan bir dönem” şeklinde gelişeceğini tahmin edebiliriz. Başta Amerikan Merkez Bankası (FED) ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) için 2020 yılında faiz indirimlerine (veya artırımlarına) ara verip, yani bir adım geri çekilip gelişmeleri izleyeceği yönündeki beklentilerin yoğunlaşması da Goodman’ı sanki haklı çıkarıyor.

23 Ocak 2020 Perşembe

YANDAŞ MEDYANIN ZAMMA "ZAM" DEMEMEK İÇİN ÜRETTİĞİ SÖYLEMLER


- DEĞİŞİKLİK
- GÜNCELLEME
- YUKARI YÖNLÜ GÜNCELLEME
- AYARLAMA
- FİNANSAL DÜZENLEME
- POZİTİF YÖNLÜ GÜNCELLEME
- YENİ TARİFE
- FİYATLANDIRMADA DEĞİŞİKLİK
- POZİTİF YÖNLÜ FİYAT GÜNCELLEMESİ
- TARİFE DEĞİŞİĶLİĞİ
‐---‐-----------------‐-------------------------------
Türk Dil Kurumu'na göre "Zam" ne demek?

Zam (Arapçadan):
Bir şeyin fiyatını artırma, bindirim:
      "Hayat pahalılığı arttıkça işçi gündeliklerine yeni zam istekleri gelecek." - Falih Rıfkı Atay

Not: Listemiz yeni söylemler geliştirildikçe güncellenmektedir.😀

15 Ocak 2020 Çarşamba

EKONOMİ HİKAYELERİ/KONFÜÇYÜS, YÜKSEK MEMUR ŞAO-ÇENG'İ NEDEN İDAM ETTİRDİ?

Konfüçyüs, Hükümdar'ın isteği üzerine bir süre için şehrin yönetiminde olmayı kabul eder. Yedi gün boyunca etrafı izler. Yedinci gün yüksek memur Şao-Çeng'i idam ettirir.
Öğrencileri çok şaşırırlar, yanına gider ve, sorarlar: "Şao-Çeng bu şehirde hatırlı ve kuvvetli bir adamdı. Şimdi şehrin yönetimini aldıktan sonra ilk işiniz onu astırmak oldu. Bu yaptığınız doğru mudur? Bildiğimiz kadarıyla bu adam haydutluk, hırsızlık yapmamıştı..."
Konfüçyüs "yaptığımın nedenlerini size anlatayım" der ve anlatır:
"Dünyada beş ağır suç vardır. Haydutluk ve hırsızlık bunların arasında değildir, daha sonra gelirler. Bu beş suç şunlardır:

27 Aralık 2019 Cuma

KIRMIZI ALARM VEREN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, DÜNYA MERKEZ BANKALARININ GÜNDEMİNE BİLE GİRDİ


Cahit UYANIK

Günümüz Venedik sakinlerinin, Anadolu’dan göçen Venet halkının torunları olduğu genel kabul gören bir tarihi bilgi.  Venetler göç ettiğinde şimdiki Venedik, sazlıklarla kaplı bir lagündü. Coğrafya bilgisi zayıf olanlar için yazıyorum; Türkçe’de ‘deniz kulağı’ da denilen lagünler,  deniz gibi daha büyük su kütlesine bağlantısı olan sığ göller olarak biliniyor. (Bir fikir verebilmesi açısından: Muğla’nın Fethiye ilçesindeki Ölüdeniz bir lagündür). İşte Venetler, bu lagünün kıyısında yaz aylarında oluşan tuzun ticareti ile hatırı sayılır bir gelir kaynağına kavuşup zenginleştiler (Tuz, 20. yüzyılın başına kadar çok kıymetli bir üründü).
Milattan Sonra 400’lü yılların başında Bizans İmparatoru, Kuzey’den gelen Gotlar’la anlaşıp, (Şimdiki İstanbul’un yağmalanmaması için) istilanın yönünü İtalya’ya çevirdi. Veneto halkı da istiladan korunmak için; bölgeden geçen akarsuyun yönünü değiştirip, lagüne doğru yönlendirince şehrin etrafı sularla kaplandı. Gotlar, Venedik’in etrafındaki bataklıklarda takılıp kaldı. Venetolular bu olay sonrasında; lagündeki 100’den fazla adacıkta ve suyun içine yerleştirdikleri tahta kazıkların üzerlerine inşa ettikleri binalar ve mimari eserlerle; su içinde bir şehir ve yaşam yarattılar. Bu da dünyaca ünlü, eskiden ticaretin başkenti iken şimdilerde turizmin ve romantizmin başkenti denilebilecek, gondol sefasıyla ünlü Venedik şehrini doğurdu.

(Tıklayınız) TÜRKİYE'NİN 10 YIL ÖNCE İLAN ETTİĞİ 'ULUSAL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ STRATEJİ BELGESİ (İDES)' NELER İÇERİYORDU?

Geçtiğimiz haftalarda ise Venedik’te deniz yükselmesinin yarattığı su baskınları 1.600 yıllık bu şehre adeta kabus yaşattı. Venedik Belediye Başkanı Luigi Brugnaro, Il Messaggero gazetesine yaptığı açıklamada tahmini maddi hasarla ilgili olarak, "1 milyar Euro civarında. Her şey kuruduğunda suların evlere, iş yerlerine, dükkanlara, kültürel ve sanatsal mirasa verdiği zararı net olarak anlayabileceğiz. Su, 187 santim yükseldi. Şehrin yüzde 60’ına yakını baskına uğradı. Bu büyük felaketin iklim değişikliğinden dolayı yaşandığını biliyoruz" dedi. Evet Venedikliler Gotlar’a karşı akıllarını kullanıp dahice bir çözüm üretmişlerdi ama iklim değişikliğinin sonuçlarına karşı ellerinden gelen sınırlı… Venedikliler, şimdilerde 7 milyar euroya mal olacağı hesaplanan ve kenti yükselen deniz sularından koruyacağı umut edilen MOSE Projesini geciktirdikleri için hayıflanıyorlar ve projeyi 2021’e yetiştirmeye çalışıyorlar.

20 Aralık 2019 Cuma

EKONOMİ HİKAYELERİ: FIRTINA ÇIKTIĞINDA UYUYABİLİRİM

Yıllar önce bir çiftçi, fırtınası bol olan bir tepede bir çiftlik satın almıştı. Yerleştikten sonra ilk işi bir yardımcı aramak oldu. Gel gelelim ne yakındaki köylerden ne de uzaktakilerden kimse onun çiftliğinde çalışmak istemiyordu. Müracaatçıların hepsi çiftliğin yerini görünce çalışmaktan vazgeçiyor, "Burası fırtınalıdır, siz de vazgeçseniz iyi olur." diyorlardı.

Nihayet çelimsiz, orta yaşı geçkince bir adam işi kabul etti. Adamın haline bakıp:
"Çiftlik işlerinden anlar mısın?" diye sormadan edemedi çiflik sahibi.
"Sayılır." dedi adam, "Fırtına çıktığında uyuyabilirim."

Bu ilgisiz sözü biraz düşündü, sonra boş verip çaresiz adamı işe aldı. Haftalar geçtikçe adamın çiftlik işlerini düzenli olarak yürüttüğünü de görünce içi rahatladı. Taa ki o fırtınaya kadar... Gece yarısı, fırtınanın o müthiş uğultusuyla uyandı. Öyle ki, bina çatırdıyordu. Yatağından fırladı, adamın odasına koştu:

17 Aralık 2019 Salı

ANALİZ: HER ŞİRKET BİR İŞSİZİ İŞE ALIRSA İŞSİZLİK SORUNU ÇÖZÜLÜR MÜ?



ERDOĞAN'IN TOBB'DAN 1,3 
MİLYON İSTİHDAM TALEBİNE 7 ENGEL

Cahit UYANIK/Analiz

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hindistan'a giderken uçakta TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile yaptığı sohbette 1,3 milyon üyesinin her birinin 1 kişiyi işe alması durumunda işsizlik sorununun çözülme yoluna gireceğini söyledi. Peki Erdoğan'ın bu önerisi pratikte uygulanabilir mi? Erdoğan'ın aslında yıllardır sık sık tekrarladığı bu öneri, iş dünyası tarafından neden dikkate alınmıyor? 

Bu talebin gerçekleşmesinin olanaksızlığının başında TOBB'un tüm üyelerinin, yanında işçi çalıştıran işletmeler olmaması geliyor. Ayrıca Türkiye'deki kayıt dışılık sorunu, istihdam maliyetlerinin yüksekliği ve kalifiye eleman sıkıntısı; engeller arasında yer alıyor. Bu önerinin niye hayata geçemeyeceğine ilişkin, gerek TOBB'un gerekse Türkiye'deki işsizliğin yapısı açısından çeşitli etkenler bulunuyor. Bu etkenler şöyle:

1) TOBB'un halen 1 milyon 320 bin üyesi var. Bu üyeler 181 ticaret ve sanayi odası, 113 ticaret odası, 57 ticaret borsası, 12 sanayi odası, 2 deniz ticaret odası olmak üzere 365 ayrı birim halinde Türkiye çapında örgütlü. Söz gelimi Gaziantep ve ilçelerinde TOBB'un 5 ayrı yapılanması bulunuyor. Ancak TOBB'un üyeleri küçük bir şahıs şirketinden, Koç ve Sabancı gibi dev üretim yapılarına kadar çok geniş bir yelpazede faaliyet gösteriyor. TOBB'un tüm üyeleri, yanında işçi çalıştırabilecek işletmeler değil. Özellikle Anadolu'ya gidildikçe ve büyük şehirlerdeki küçük ölçekli şirketlerde; yakın ve uzak aile üyelerinin istihdam edilmesi eğilimi oldukça fazla. Bunun sebebi ise istihdam maliyetlerinden tasarruf etmek. TOBB Yönetiminin üyelerine böyle bir telkinde bulunması halinde bile şirketlerin parasal gerekçelerle bu çağrıya uyması mümkün görünmüyor.

(Tıklayınız) ILO: DÜNYA İŞGÜCÜ PİYASALARININ BİLGESİ VE HAMİSİ 100 YAŞINDA

13 Aralık 2019 Cuma

CE BELGESİNİN ÖNEMİ VEYA ŞIRINGA-ÇİKOLATANIN KÜÇÜK KAPAĞI SABİT ÜRETİLSEYDİ...


Şırınga-çikolatadan yerken küçük kapağı boğazına kaçtığı için ölen Ankara ve Diyarbakır'da iki çocuk... Bu ürün, CE Belgesi olmadan nasıl üretilebilmiş? Veya bu risk düşünülmeden CE Belgesi mi verilmiş? Bence araştırılmalı... CE Belgesinin önemi tekrar anımsanmalı.


CE Belgesi nedir? CE belgesi, ürünün amacına uygun bir şekilde kullanılması halinde güvenli olduğunu gösteren genel bir işarettir. CE işareti kalite işareti gibi düşünülmemelidir. Çünkü CE tüketiciye kalite güvencesi ile sağlanamaz.

Güvenli olması ön plandadır. Çoğu kalite işareti isteğe bağlı olmasına karşın CE zorunlu bir işarettir. Ürünün Avrupa Birliği teknik mevzuatına ve kriterlerine uygun olduğu anlamına gelir.

Eğer şırınga çikolatanın kapağını fotodaki gibi sabit yapsalardı bu iki güzel çocuk yaşıyor olacaktı. CE işareti ve belgesi işte böyle bir şey.
(Bu yazı 12 Aralık 2019 tarihinde Twitter sayfamda yayınlanmıştır.)

9 Aralık 2019 Pazartesi

TÜRKİYE'NİN 10 YIL ÖNCE İLAN ETTİĞİ 'ULUSAL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ STRATEJİ BELGESİ (İDES)' NELER İÇERİYORDU?


TÜRKİYE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE
UYUM İÇİN STRATEJİSİNİ İLAN ETTİ

Cahit UYANIK

Bazılarımız için "Bitti de kurtulduk" dedirten 2009 yılı, Türkiye'de çoğu zaman ihmal edilmiş bir alan olan 'çevre' adına önemli bir yıl oldu. Özellikle çevre koruma ve küresel ısınma ile mücadeleye ilişkin olarak yılın son birkaç ayında önemli adımlar atıldı. Bunlardan ilki Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 'Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi'nin açıklanması oldu. İkinci olarak ise Avrupa Birliği (AB) tam üyelik müzakereleri kapsamında 'çevre başlığı' için görüşmeler resmen başlatıldı. Üçüncü olarak ise Kopenhag'daki Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) konferansına geniş bir heyetle katılım sağlandı ve Türkiye'nin görüşleri anlatıldı. Bu yazımızda 3 önemli gelişmeden ilki üzerinde durmak istiyoruz. Çünkü iklim değişikliği konusu, önümüzdeki dönemde ekonomik aktörlerin yakından izlemesi, uyum göstermesi, cebinden para harcaması gereken bir alan olarak çok dikkat çekecek. 

Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi (İDES), iklim değişikliği ile mücadele kapsamında ilgili sektörlerde öncelikli olarak yapılması gereken çalışmaları ve Türkiye'nin etkilenebilirliğine yönelik acil önlemleri tanımlıyor. İDES, 2009 yılında Çevre ve Orman Bakanlığı’nın koordinasyonunda kamu kurumları, özel sektör temsilcileri, sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerin katılımı ve etkin bir çalışma süreci ile oluşturuldu. Bundan sonra ise İDES'in paralelinde 'Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planı' hazırlanacak.