28 Şubat 2019 Perşembe

DÜNYADAKİ "GOLDILOCKS GÜNLERİ" TÜRKİYE İÇİN YAPISAL REFORM FIRSATI SAĞLAYABİLİR


Cahit UYANIK

Ünlü İngiliz yazar Robert Southey, çocuklar için 1837 yılında yayınladığı “Goldilocks ve Üç Ayı (Goldilocks and The Three Bears)” adlı masal kitabının 160-170 yıl sonra, trilyonlarca dolarlık büyüklüğe sahip dünya para ve sermaye piyasalarının jargonuna gireceğini elbette bilemezdi.  1990’lı yıllardan sonra kullanılmaya başlanan “Goldilocks Ekonomisi” kavramı; piyasa yanlısı para politikasına izin veren; makul ekonomik büyüme ve düşük enflasyonu amaçlayan bir iktisadi ortamı tanımlıyor. 2018 yılını oldukça çalkantılı geçiren dünya para ve sermaye piyasalarının, 2019 yılı Ocak ayı itibarıyla Goldilocks senaryosunu devreye aldığı ifade ediliyor. Peki bu ne anlama geliyor, önümüzdeki günlerde dünya ve Türkiye ekonomisi için nasıl sonuçlar doğurabilir ve yıl boyunca bu senaryo geçerli olabilir mi?

Bu konulara geçmeden önce “Goldilocks ve Üç Ayı” masalından bahsedelim. Türkiye’nin en önemli para ve sermaye portföy yönetimi şirketlerinden İş Yatırım’ın Araştırma Direktörü Serhat Gürleyen, kaleme aldığı bir köşe yazısında “Goldilocks ve Üç Ayı” masalını bir piyasa uzmanı gözüyle şöyle özetlemişti:

Goldilocks, ormanda gezinirken kaybolan ve duyduğu güzel yemek kokusunu takip ederek girdiği üç ayının evinin altını üstüne getiren yaramaz bir kız çocuğu… Duyduğu güzel kokuyu takip ederek mutfağa giren Goldilocks; masada üç adet lapa kasesi görür. Önce baba ayının çok büyük kasesindeki lapayı dener; çok sıcak deyip beğenmez. Sonra anne ayının lapasını dener; çok soğuk der bırakır. Sonra bebek ayının lapasını dener; tam istediğim sıcaklıkta der ve götürür (midesine indirir)... Ortalığı karıştırırken bebek ayının sandalyesini kıran ve evin altını üstünü getiren Goldilocks, tatlı uykusundan üç ayının kızgın homurdanmaları ile uyanır. Masallarda kötü son olmayacağı için, ayılara yakalanmadan kaçarak evinin yolunu tutar.”

(Tıklayınız) TÜRKİYE'DE EKONOMİK KRİZ DÖVİZ CEPHESİNDEN BAŞLAR


Üzerinde biraz kafa yorduğunuzda sıcak ve soğuk lapaların hep akılda tutulan olumsuz senaryolar, ılık lapanın ise kendisini fazla yormayacak, yeterli kâr imkanlarının olduğu piyasaları (Goldilocks)  simgelediğini kolayca anlayabilirsiniz. Oysa 2019 Noel Tatilinden dönüldüğünde piyasalar Goldilocks’tan çok uzak bir ortamı fiyatlıyordu. Şöyle ki:
ABD Merkez Bankasının şahin tavrını 2019’da da sürdürerek, en az 2-3 defa daha faizleri yükseltmesi bekleniyordu. Ocak-2019’un ilk günlerinde başlayacak ABD-Çin arasındaki ticaret müzakerelerinden olumlu bir sonuç çıkması çok zor görünüyordu. Ticaret savaşlarının dozajını artırması ve Çin ekonomisinin sırf bu sebeple tahminlerden daha az büyüyeceği düşünülüyordu. Avrupa Kıtasında ise gerçekleşecek Brexit’in, önemli bir çalkantı yaratarak AB ve İngiliz ekonomilerinde belirsizlikleri artıracağı hesaplanıyordu.
Hep negatif yöndeki bu senaryolar; yapılan bazı açıklamalar ve sızdırılan haberlerle bir-iki hafta içinde tersine döndü. Önce FED, en yetkili ismi Başkan Jerome Powell’ın ağzından faiz artırımlarında “daha sabırlı” olacağını açıkladı. Ardından ABD-Çin Ticaret Müzakerelerinde anlaşmaya varılmaya yakın olunduğu haberleri duyuldu ve görüşmelerin 3 ay uzatılarak Haziran-2019’a kadar süreceği bildirildi. Brexit Anlaşması, İngiliz Avam Kamarasında kabul edilmedi ve parlamento AB ile görüşmeleri sürdürmesi için Theresa May Hükümetine güven oyu verdi. Üstelik AB tarafı da 29 Mart 2019’da dolan Brexit’in gerçekleşme takviminin uzatılabileceğini dillendirmeye başladı. Hal böyle olunca önemli üretici ülkelerin borsaları canlandı; Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere kaynak akışları yeniden hızlandı. Bu ülkelerde de borsalar canlandı, faizler ve kurlar inişe geçti. Böylece piyasa uzmanları da “Goldilocks ve Üç Ayı” masalını yeniden anlatmaya başladılar.
Peki “Goldilocks” adlı sarı saçlı küçük kızın başrolde olduğu bu senaryo ne kadar oynanmaya devam edebilir?  Bence dünya para ve sermaye piyasaları için bu sorunun cevabı, yine sarı saçlı olan ancak artık 70’li yaşlarındaki ABD Başkanı Donald Trump’ın iki dudağının arasında ve attığı tweet’lerde gizli olacak. Trump’ın özellikle Çin ile giriştiği ticaret savaşında söylemlerini sertleştirerek yeni gümrük vergileri ve ticari soruşturmalardan bahsetmesi masaya “soğuk veya sıcak lapa”yı getirebilir. Bu durumda FED’in mevcut faizi bile dünyayı dolaşan fonlar için yeterli olabilir ve dolar kendi merkez ülkesine dönebilir ki; bu, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için kâbus gibi bir kur ve faiz artışı anlamına gelebilir. ABD ile Çin’in anlaştıklarını açıklaması, ABD’nin gümrük tarifelerini düşürmesi ise FED’in mevcut faizi koruyacağı, belki bir defalığına artışa gideceği anlamına gelebilir ki; bu da Türkiye gibi ülkeler için bahar havasının değişmeyeceği, daha düşük faizler ve daha düşük kurların süreceği anlamını taşıyabilir. Yani ABD-Çin ticaret müzakereleri, şimdilik 2019 yılı ekonomisi için en kritik madde olacak gibi duruyor.
Türkiye ise 31 Mart 2019 tarihinde yerel seçimlere gidiyor. Türkiye’de Ocak-2019 boyunca yüksek faiz tartışmalarının gücünün azaldığı, kurun belli bir dengeye geldiği, Yeni Ekonomik Program hedeflerinin kalem kalem tutturulduğu görülüyor. Ancak her şeye rağmen ekonomideki kırılganlık havası aşılamıyor. Buna en önemli sebep olarak ise kamu cephesinde “piyasaların beklediği yapısal reformların bir türlü gerçekleştirilememesi” gösteriliyor. Bu konu, doğrudan doğruya siyasi iklim ve alınacak seçim sonuçlarıyla bağlantılı… Yapısal reformlar için yerel seçim sonuçlarının istikrarsızlığa kapı aralayarak erken seçim tartışmalarının başlaması olumsuz; mevcut iktidar partilerinin yüzde 50’den fazla oy alması ise olumlu senaryo olarak görülüyor.
Özel sektör cephesinde ise “bu kesimin iç ve dış borçlarının hafifletilmesi zorunluluğu” ortaya konuluyor. Kur artışlarından korkan özel sektörün aldığı borçları geri ödemek için, yeni yatırım ve tevsi yatırımı yapmaktan vazgeçmesi en korkulan şey ki;  ortalıkta bunun birçok emaresi görülüyor. Söz gelimi kurun inişe geçtiği günlerde aniden oluşan iç döviz talebi, özel sektörün borç ödemek için yabancı para cinsinden para toplamasına bağlanıyor. Bu eğilimin sürmesi (enflasyonda düşüş sağlansa bile) Türkiye’nin; önümüzdeki 2-3 yılda yüzde 1-2 düzeyinde büyüme, yüzde 14’e yaklaşan bir işsizlik patikasına girdiği anlamına gelebileceği kulislerde konuşuluyor.
Nitekim bu bağlamda; Dünya Bankası (DB) Ocak ayı başında paylaştığı "İstikrarı Sağlamak" başlıklı  Türkiye Ekonomik İzleme Raporunda 2019 yılına ilişkin kritik uyarılarda bulundu. DB Türkiye’de özel sektör borçlarının planlı şekilde azaltılmamasının, ekonomik durumun daha kötüleşmesine zemin sağlayabileceğini açık açık ifade etti. Eylül-2018’deki faiz artırımıyla gerçekleşen parasal sıkılaşma ve Yeni Ekonomik Programda (YEP) yer alan taahhütlerin önemli politika düzeltmelerine işaret ettiğini belirten DB, “Ancak bu konuda ortaya çıkacak belirsizlikler veya herhangi bir adım atılmaması ekonomiyi daha da güç bir duruma sürükleyebilir. Özel sektörün planlı bir şekilde borçlarını hafifletme sürecinde ilerleme kaydedilmemesi, ekonomideki durumun daha da kötüleşmesine zemin hazırlayabilir” değerlendirmesinde bulundu.
2019’da Türkiye ekonomisinde öngörülen ekonomik yavaşlamanın hane halkları için çeşitli sıkıntılar ortaya çıkarttığını, bunlardan en kayda değerinin enflasyonun hane halklarının satın alma gücü üzerindeki etkisi olduğunu bildiren DB; “YEP Türkiye’nin ekonomik sorunları ile mücadele etmek için sağlam bir temel sunmaktadır. Ancak konjonktür karşıtı mali politika için, YEP kapsamında halihazırda öngörülenden daha büyük bir role ihtiyaç duyulacaktır. Destekleyici maliye politikasıyla eşgüdümlü olarak; sıkı bir para politikasına ve hem özel sektörün kademeli borç hafifletme sürecini destekleyen hem de bankacılık sektöründe finansal risk izleme ve yönetim sistemini güçlendiren bir finansal sektör politikasına ihtiyaç duyulacaktır. Şirket borçları için güçlü bir borç yeniden yapılandırma çerçevesi, borçları hafifletme sürecinin desteklenmesinde kritik öneme sahiptir. Böyle bir çerçevenin olmaması, ekonomide planlı bir yeniden dengeleme sürecini riske atıp sert bir inişe yol açma potansiyeline sahiptir” uyarısında da bulundu.

Bütün bu tablo Türkiye için; dünyadaki Goldilocks günlerinden istifade ederek, ekonomisindeki dengelenme sürecini daha az maliyetlerle, dış müdahaleler olmadan gerçekleştirebileceği bir ortama işaret ediyor. Türkiye’nin gerçekleştireceği yapısal reformlarla; eğitim, hukuk, tarım sektörü ve finansal sektördeki kurumsal yapılarını güçlendirip ekonomisine güveni yeniden sağlaması işten bile değil. Elbette bunun için siyasi basiret ve güçlü bir siyasi kararlılık gerekiyor.
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Şubat-2019 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder