Cahit UYANIK
Ünlü İngiliz yazar Robert Southey, çocuklar için 1837 yılında
yayınladığı “Goldilocks ve Üç Ayı (Goldilocks and The Three Bears)” adlı masal
kitabının 160-170 yıl sonra, trilyonlarca dolarlık büyüklüğe sahip dünya para
ve sermaye piyasalarının jargonuna gireceğini elbette bilemezdi. 1990’lı yıllardan sonra kullanılmaya başlanan
“Goldilocks Ekonomisi” kavramı; piyasa
yanlısı para politikasına izin veren; makul ekonomik büyüme ve düşük enflasyonu
amaçlayan bir iktisadi ortamı tanımlıyor. 2018 yılını oldukça çalkantılı
geçiren dünya para ve sermaye piyasalarının, 2019 yılı Ocak ayı itibarıyla
Goldilocks senaryosunu devreye aldığı ifade ediliyor. Peki bu ne anlama
geliyor, önümüzdeki günlerde dünya ve Türkiye ekonomisi için nasıl sonuçlar
doğurabilir ve yıl boyunca bu senaryo geçerli olabilir mi?
Bu
konulara geçmeden önce “Goldilocks
ve Üç Ayı” masalından bahsedelim. Türkiye’nin en önemli para ve sermaye portföy
yönetimi şirketlerinden İş Yatırım’ın Araştırma Direktörü Serhat Gürleyen,
kaleme aldığı bir köşe yazısında “Goldilocks ve Üç Ayı” masalını bir piyasa
uzmanı gözüyle şöyle özetlemişti:
“Goldilocks,
ormanda gezinirken kaybolan ve duyduğu güzel yemek kokusunu takip ederek
girdiği üç ayının evinin altını üstüne getiren yaramaz bir kız çocuğu… Duyduğu
güzel kokuyu takip ederek mutfağa giren Goldilocks; masada üç adet lapa kasesi
görür. Önce baba ayının çok büyük kasesindeki lapayı dener; çok sıcak deyip
beğenmez. Sonra anne ayının lapasını dener; çok soğuk der bırakır. Sonra bebek
ayının lapasını dener; tam istediğim sıcaklıkta der ve götürür (midesine
indirir)... Ortalığı karıştırırken bebek ayının sandalyesini kıran ve evin
altını üstünü getiren Goldilocks, tatlı uykusundan üç ayının kızgın
homurdanmaları ile uyanır. Masallarda kötü son olmayacağı için, ayılara
yakalanmadan kaçarak evinin yolunu tutar.”
(Tıklayınız) TÜRKİYE'DE EKONOMİK KRİZ DÖVİZ CEPHESİNDEN BAŞLAR
(Tıklayınız) TÜRKİYE'DE EKONOMİK KRİZ DÖVİZ CEPHESİNDEN BAŞLAR
Üzerinde biraz kafa yorduğunuzda sıcak ve soğuk lapaların hep akılda
tutulan olumsuz senaryolar, ılık lapanın ise kendisini fazla yormayacak, yeterli
kâr imkanlarının olduğu piyasaları (Goldilocks)
simgelediğini kolayca anlayabilirsiniz. Oysa 2019 Noel Tatilinden
dönüldüğünde piyasalar Goldilocks’tan çok uzak bir ortamı fiyatlıyordu. Şöyle
ki:
ABD Merkez Bankasının şahin tavrını 2019’da da sürdürerek, en az 2-3
defa daha faizleri yükseltmesi bekleniyordu. Ocak-2019’un ilk günlerinde
başlayacak ABD-Çin arasındaki ticaret müzakerelerinden olumlu bir sonuç çıkması
çok zor görünüyordu. Ticaret savaşlarının dozajını artırması ve Çin ekonomisinin
sırf bu sebeple tahminlerden daha az büyüyeceği düşünülüyordu. Avrupa Kıtasında
ise gerçekleşecek Brexit’in, önemli bir çalkantı yaratarak AB ve İngiliz
ekonomilerinde belirsizlikleri artıracağı hesaplanıyordu.
Hep negatif yöndeki bu senaryolar; yapılan bazı açıklamalar ve
sızdırılan haberlerle bir-iki hafta içinde tersine döndü. Önce FED, en yetkili ismi
Başkan Jerome Powell’ın ağzından faiz artırımlarında “daha sabırlı” olacağını açıkladı.
Ardından ABD-Çin Ticaret Müzakerelerinde anlaşmaya varılmaya yakın olunduğu
haberleri duyuldu ve görüşmelerin 3 ay uzatılarak Haziran-2019’a kadar süreceği
bildirildi. Brexit Anlaşması, İngiliz Avam Kamarasında kabul edilmedi ve parlamento
AB ile görüşmeleri sürdürmesi için Theresa May Hükümetine güven oyu verdi.
Üstelik AB tarafı da 29 Mart 2019’da dolan Brexit’in gerçekleşme takviminin uzatılabileceğini
dillendirmeye başladı. Hal böyle olunca önemli üretici ülkelerin borsaları canlandı;
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere kaynak akışları yeniden hızlandı. Bu
ülkelerde de borsalar canlandı, faizler ve kurlar inişe geçti. Böylece piyasa
uzmanları da “Goldilocks ve Üç Ayı” masalını yeniden anlatmaya başladılar.
Peki “Goldilocks” adlı sarı saçlı küçük kızın başrolde olduğu bu senaryo
ne kadar oynanmaya devam edebilir? Bence
dünya para ve sermaye piyasaları için bu sorunun cevabı, yine sarı saçlı olan
ancak artık 70’li yaşlarındaki ABD Başkanı Donald Trump’ın iki dudağının
arasında ve attığı tweet’lerde gizli olacak. Trump’ın özellikle Çin ile
giriştiği ticaret savaşında söylemlerini sertleştirerek yeni gümrük vergileri
ve ticari soruşturmalardan bahsetmesi masaya “soğuk veya sıcak lapa”yı
getirebilir. Bu durumda FED’in mevcut faizi bile dünyayı dolaşan fonlar için
yeterli olabilir ve dolar kendi merkez ülkesine dönebilir ki; bu, Türkiye gibi
gelişmekte olan ülkeler için kâbus gibi bir kur ve faiz artışı anlamına
gelebilir. ABD ile Çin’in anlaştıklarını açıklaması, ABD’nin gümrük tarifelerini
düşürmesi ise FED’in mevcut faizi koruyacağı, belki bir defalığına artışa
gideceği anlamına gelebilir ki; bu da Türkiye gibi ülkeler için bahar havasının
değişmeyeceği, daha düşük faizler ve daha düşük kurların süreceği anlamını
taşıyabilir. Yani ABD-Çin ticaret müzakereleri, şimdilik 2019 yılı ekonomisi
için en kritik madde olacak gibi duruyor.
Türkiye ise 31 Mart 2019 tarihinde yerel seçimlere gidiyor. Türkiye’de
Ocak-2019 boyunca yüksek faiz tartışmalarının gücünün azaldığı, kurun belli bir
dengeye geldiği, Yeni Ekonomik Program hedeflerinin kalem kalem tutturulduğu
görülüyor. Ancak her şeye rağmen ekonomideki kırılganlık havası aşılamıyor.
Buna en önemli sebep olarak ise kamu cephesinde “piyasaların beklediği yapısal
reformların bir türlü gerçekleştirilememesi” gösteriliyor. Bu konu, doğrudan
doğruya siyasi iklim ve alınacak seçim sonuçlarıyla bağlantılı… Yapısal
reformlar için yerel seçim sonuçlarının istikrarsızlığa kapı aralayarak erken
seçim tartışmalarının başlaması olumsuz; mevcut iktidar partilerinin yüzde
50’den fazla oy alması ise olumlu senaryo olarak görülüyor.
Özel sektör cephesinde ise “bu kesimin iç ve dış borçlarının
hafifletilmesi zorunluluğu” ortaya konuluyor. Kur artışlarından korkan özel
sektörün aldığı borçları geri ödemek için, yeni yatırım ve tevsi yatırımı yapmaktan
vazgeçmesi en korkulan şey ki; ortalıkta
bunun birçok emaresi görülüyor. Söz gelimi kurun inişe geçtiği günlerde aniden
oluşan iç döviz talebi, özel sektörün borç ödemek için yabancı para cinsinden
para toplamasına bağlanıyor. Bu eğilimin sürmesi (enflasyonda düşüş sağlansa
bile) Türkiye’nin; önümüzdeki 2-3 yılda yüzde 1-2 düzeyinde büyüme, yüzde 14’e
yaklaşan bir işsizlik patikasına girdiği anlamına gelebileceği kulislerde
konuşuluyor.
Nitekim bu bağlamda; Dünya
Bankası (DB) Ocak ayı başında paylaştığı "İstikrarı Sağlamak"
başlıklı Türkiye Ekonomik İzleme Raporunda 2019 yılına ilişkin kritik
uyarılarda bulundu. DB Türkiye’de özel sektör borçlarının planlı şekilde
azaltılmamasının, ekonomik durumun daha kötüleşmesine zemin sağlayabileceğini
açık açık ifade etti. Eylül-2018’deki faiz artırımıyla gerçekleşen parasal
sıkılaşma ve Yeni Ekonomik Programda (YEP) yer alan taahhütlerin önemli
politika düzeltmelerine işaret ettiğini belirten DB, “Ancak bu konuda ortaya
çıkacak belirsizlikler veya herhangi bir adım atılmaması ekonomiyi daha da güç
bir duruma sürükleyebilir. Özel sektörün planlı bir şekilde borçlarını
hafifletme sürecinde ilerleme kaydedilmemesi, ekonomideki durumun daha da
kötüleşmesine zemin hazırlayabilir” değerlendirmesinde bulundu.
2019’da
Türkiye ekonomisinde öngörülen
ekonomik yavaşlamanın hane halkları için çeşitli sıkıntılar ortaya
çıkarttığını, bunlardan en kayda değerinin enflasyonun hane halklarının satın
alma gücü üzerindeki etkisi olduğunu bildiren DB; “YEP Türkiye’nin ekonomik
sorunları ile mücadele etmek için sağlam bir temel sunmaktadır. Ancak
konjonktür karşıtı mali politika için, YEP kapsamında halihazırda öngörülenden
daha büyük bir role ihtiyaç duyulacaktır. Destekleyici maliye
politikasıyla eşgüdümlü olarak; sıkı bir para politikasına ve hem özel sektörün
kademeli borç hafifletme sürecini destekleyen hem de bankacılık sektöründe
finansal risk izleme ve yönetim sistemini güçlendiren bir finansal sektör
politikasına ihtiyaç duyulacaktır. Şirket borçları için güçlü bir borç yeniden
yapılandırma çerçevesi, borçları hafifletme sürecinin desteklenmesinde kritik
öneme sahiptir. Böyle bir çerçevenin olmaması, ekonomide planlı bir yeniden
dengeleme sürecini riske atıp sert bir inişe yol açma potansiyeline sahiptir”
uyarısında da bulundu.
Bütün bu tablo Türkiye için;
dünyadaki Goldilocks günlerinden istifade ederek, ekonomisindeki dengelenme
sürecini daha az maliyetlerle, dış müdahaleler olmadan gerçekleştirebileceği
bir ortama işaret ediyor. Türkiye’nin gerçekleştireceği yapısal reformlarla;
eğitim, hukuk, tarım sektörü ve finansal sektördeki kurumsal yapılarını
güçlendirip ekonomisine güveni yeniden sağlaması işten bile değil. Elbette
bunun için siyasi basiret ve güçlü bir siyasi kararlılık gerekiyor.
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Şubat-2019 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder