9 Temmuz 2015 Perşembe

TÜRKİYE, ÇİN'LE BÜYÜK BİR ORTAKLIĞA GİTMEK İSTİYOR

Cahit UYANIK

Son 10 yıldır dünyada bir Çin fırtınasıdır esiyor. 1970 ve 80'li yıllarda gazetelerde yayımlanan "Uyuyan Dev: Çin" başlıklı köşe yazıları ve dizi yazılar gerçek oldu. Uyuyan dev uyandı. Çin'in uyanma dönemi Türkiye'nin de ekonomisini dışa açma ve enflasyon belası ile mücadele etme dönemine rast geldi. Daha 2 yıl önce vitrinlerine "Ne alırsan 1 YTL" diye yazılan ve Çin malı satan mağazalar hepimizin akıllarında. Çin, tüm dünyadan sermaye çeken, çektiği sermaye ile üretim yaparak bunu yeniden tüm dünyaya satmaya çabalayan adeta dev bir 'pompa'yı andırıyor. Pompanın en önemli güç kaynağını ise bir hesaba göre 1.3, bir hesaba göre de (kayıtsız nüfus nedeniyle) 1.4 milyar kişiye ulaşan nüfus ve ucuz iş gücü oluşturuyor. Çin'in nüfusu, dünya nüfusunun neredeyse yüzde 20'sine karşılık geliyor.
Çin'de çalışanların saatlik ücreti 0.64 dolar düzeyinde. Bu rakam ABD'de 21 doları geçerken, 30 ülkelik bir grup incelendiğinde ortalama saat ücreti 14.2 dolar olarak belirlendi. Türkiye'de ise 2003 yılı itibarıyla bu rakam 6.92 dolar düzeyinde bulunuyor. Bu basit gösterge bile Çin'in ucuz iş gücü konusunda baş edilemez rekabet gücünü ortaya koyuyor. Çin ekonomisinin ulaştığı büyüklük ise 2.5 trilyon dolar. Aslında bu yazının konusu bizzat Çin ekonomisi değil. Bu verileri, ileride okuyacaklarınıza bir temel oluşturması açısından verdim. Yazıda daha çok Çin ekonomisinin Türk ekonomisi ile ilişkileri ve gelecekte neler olabileceği üzerine yoğunlaştık.

Türkiye'nin Çin ile ticareti yıllık 12 milyar dolara yaklaşıyor. Bunun neredeyse 10'da 1'i kadarı bizim bu ülkeye ihracatımızı oluşturuyor. Geri kalan ise ithalat. Yani iki ülke arasında, geride kalan 4-5 yıl içinde dış ticaret makası iyice açılmış durumda. Bunun nedeni ise belli: Çin'deki ucuz ara mamul ve sanayi malları sebebiyle, başka ülkeler yerine ithalatta Çin tercih ediliyor. Çin'den yapılan ithalatın bir kısmı, üzerine katma değer eklenerek mamul mal olarak üçüncü ülkelere satılıyor. Burada ilk bakışta fazla sorun yok gibi görünüyor. Ama Çin'den yapılan bu ara mamullerin Türkiye'deki yani iç pazardaki üreticileri, Çin'in ucuz fiyatlarıyla baş edemiyorlar. Yani Çin, Türkiye'deki ara mamul üreten sanayicilerin de rakibi. Çin'den ithalatın bir kısmı da iç pazardaki tüketime yönelik. Bundan birkaç yıl önce İstanbul Atatürk Havalimanında, Konya'dan Çin'in ismini ilk defa duyduğum bir kentine makine bakmaya giden iş adamıyla tanıştığımda, Çin gerçeğinin ne demek olduğunu iyice anlamıştım. O iş adamı Çin'e gitme nedenini, oradaki makinenin daha ucuz olmasına bağlıyordu.

Ama aradan geçen yıllarda Türkiye, Çin'in sırf bir rakip değil aynı zamanda dev bir pazar olduğunu anladı. Hem de aç bir pazar. Öyle ki Çin'in nüfusunun yüzde 4'ü yani 50 milyonu (Orta büyüklükte bir ülke kadar) 20 bin dolardan fazla bir gelire sahip bulunuyor. 180 milyon kişi orta gelir düzeyinde bulunuyor. Türkiye bunu anlaması ile birlikte, Çin'le ilişkilerinde daha akılcı ve mantıklı adımlar atmaya başladı. Türkiye, artık bu ülke ile ilişkilerini çok boyutlu ve stratejik ortaklık temelinde geliştirmek istiyor. Geçtiğimiz günlerde Çin Ticaret Bakanı Bo Xilai, beraberindeki büyük bir grup iş adamı ile İstanbul ve Ankara'yı ziyaret etti. Bu birkaç günlük ziyaret sırasında, Çinliler 300 milyon dolarlık alım bağlantısı yaptılar ki; bu rakam Türkiye'nin Çin'e yıllık ihracatının dörtte birini denk geliyor. Böylece Çin'in ne kadar büyük bir pazar olduğu da bir kez daha anlaşılmış oldu.

Türkiye bu ziyaret sırasında, Çin'e iki önemli anlaşma imzalamayı teklif etti. Bunlar; stratejik ortaklık anlaşması ve tercihli ticaret anlaşmaları. Taslaklar Çin tarafına verildi. Onlar  anlaşmaları inceleyecek ve sonbahar aylarında tekrar görüşülecek. Türkiye, tercihli ticaret sisteminin ilk aşamada Türkiye'den Çin'e yapılacak ihracatın artırılmasına yönelik bir biçimde dizayn edilmesi ve uygulanması istiyor. Tercihli ticaret anlaşmasının sonuçlarının ise orta ve uzun vadede görüleceği düşünülüyor. Kısa vadeli hedef ise tarifelere daha fazla duyarlı ticaret sistemi oluşturmak. Türkiye bu anlaşmaların esas etkisinin ise 'karşılıklı yatırımları tetikleyici olması' şeklinde açıklıyor. Türkiye'nin hedefi Çin'le ticareti 5 yıl içinde 50 milyar doları aşması.

İki ülke arasındaki ticaretin dengeye kavuşması için en öncelikli projenin ise Türkiye'de bir Türk-Çin Ortak Sanayi Bölgesi oluşturmak olduğu düşünülüyor. Projenin; Türkiye'nin güney bölgesinde kurulması, Karadeniz-Akdeniz ve Hazar Denizi havzasında yer alan Türkiye'nin gümrük birliği ya da Serbest Ticaret Anlaşması (STA) ilişkisi bulunduğu tüm ülkeleri hedef alan mega bir proje şeklinde düşünülüyor. Önümüzdeki günlerde bu tür yatırımlarla ilgilenen büyük Çinli firmalar Türkiye'ye gelecek. Mersin ve İskenderun'da incelemelerde bulunacaklar. Çünkü Çin giderek yabancı sermaye çeken bir ülke olmak kadar, yabancı sermaye ihraç eden bir ülke haline geliyor. 2005 yılında Çin'in dış ülkelerdeki yatırımı 5 milyar dolara yaklaştı.

Türkiye Çin pazarına giriş için birkaç ay içinde Pekin ve Şanghay'da ticaret ofisleri projesini de  yürürlüğe koyacak. Böylece Çin pazarı daha yakından izlenip, ihracatçılarımız daha fazla bilgiye sahip olabilecek. Pazarda karşılaşılan sorunlar ise yerinde çözülmeye çalışılacak. Türkiye aslında Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın başlattığı Asya Pasifik Stratejisi çerçevesinde Çin pazarına girmek için çalışıyor. DTM'nin tespitlerine göre Çin, Türkiye açısından inşaat malzemeleri, otomotiv yan sanayii, demir-çelik ve diğer maden ve metal, kimyasallar, işlenmiş gıda ürünleri, hazır giyim, tekstil makineleri ile müteahhitlik sektöründe potansiyel arz ediyor.

Çin'le ilişkilerde dikkate alınması gereken bir başka unsur ise 2008 Pekin Olimpiyatları. Çin'in, bu olimpiyat oyunları için, başkent Pekin'in modernizasyonu için 22 milyar dolar olmak üzere toplam 34 milyar dolar harcayacağı hesaplanıyor. Pekin'de kullanılacak 32 tesisin 13'ü yenilenirken geri kalanları sıfırdan inşa ediliyor. Su sporlarına ilişkin yarışmaların yapılacağı Quingdao'daki yatırımların maliyeti ise 9.1 milyar dolar düzeyinde. Türk firmaları bugüne kadar bu pastadan hiç pay alamadılar. Ancak firmaların bu alanda yapılan son ihalelerden pay alabileceği düşünülüyor. 

2001'de iki ülke arasında imzalanan anlaşma çerçevesinde; Türkiye Çin tarafından tanınan 23. resmi turist güzergahı olmuştu. Hatta o günlerde Türkiye'ye yılda 2 milyon Çinli turist geleceği yönünde değerlendirmeler yapılmıştı. Ama aradan geçen sürede bunun bir hayal olduğu anlaşıldı. Bu sayı sadece 50 binler düzeyinde kaldı. Halen yurt dışında tatil yapan 40 milyon Çinli turist var ve bunların çok çok azı Türkiye'yi biliyor ve tercih ediyor. Ama yine de kötümser olunmamalı. Dünya Turizm Örgütü'nün tahminlerine göre Çin, 2020 yılında 180 milyon turist çeken, 100 milyon turist gönderen bir ülke olacak. Turizm bu nedenle, iki ülke arasındaki olumsuz ekonomik dengeleri, etkileyebilecek en önemli unsurlardan biri olarak görülüyor. Türkiye zaten son görüşmelerde, hizmetler sektöründe Türk firmaları için Çin pazarının açılmasını da istedi.
(Bu yazı, Türk Standartları Enstitüsü-TSE'nin aylık yayın organı Standard Dergisinin Temmuz-2007 tarihli sayısında yayınlanmıştır) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder