1 Mart 2015 Pazar

KREDİ DERECELENDİRME (REYTİNG) FİRMALARINA NE KADAR PARA ÖDÜYORUZ?


KREDİ DERECELENDİRME KURULUŞLARI, 2015’TE TÜRKİYE İÇİN 7 AYRI AYDA 7 KEZ NOT AÇIKLAYACAK

Cahit UYANIK

Türkiye, 1980’lerin sonundan bu yana kredi derecelendirme (rating) kuruluşları ile içi içe yaşıyor. Halkın ve Türk basınının,  okulda notu kıt öğretmenler için kullanılan “Sıfırcı Hoca” lakabını taktığı kredi derecelendirme kuruluşları ile 2015 yılı boyunca da sık sık karşılaşacağız. Dünyadaki 3 büyük ve önemli kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, Moody’s ve Standart and Poor’s’un (S&P) uzman heyetleri Türkiyeyi sık sık ziyaret ederek, belli tarihlerde kredi notumuzu açıklayacaklar.


Buna göre Hazine Müsteşarlığı ile resmi hizmet sözleşmesi bulunan Fitch Ratings; Türkiye’nin kredi notu ve görünümünü 20 Mart 2015 ile 18 Eylül 2015’te açıklayacak. Aynı şekilde, Hazine Müsteşarlığı ile resmi hizmet sözleşmesi bulunan diğer kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s ise not ve görünüm açıklama tarihlerini 10 Nisan 2015, 7 Ağustos 2015 ile 4 Aralık 2015 olarak ilan etti.  Talep etmediği halde Türkiye için not açıklayan yani Hazine Müsteşarlığı ile arasında 2013’ten bu yana herhangi  resmi bir bağ bulunmayan  S&P ise kredi notu ve görünüme ilişkin açıklama yapma tarihlerini 8 Mayıs 2015 ile 6 Kasım 2015 olarak belirledi. Böylece Türkiye ekonomisi ve siyaseti;

        Mart (Fitch Ratings)
        Nisan (Moody’s)
        Mayıs (S&P)
        Ağustos (Moody’s)
        Eylül (Fitch Ratings)
        Kasım (S&P)
        Aralık (Moody’s)

olmak üzere, 7 ayını not heyecanı ile geçirecek.  Kredi derecelendirme kuruluşları not açıklamaya uygun tüm ayları, kendi aralarında kardeşçe paylaşmış görünüyorlar. Çünkü hiçbir kuruluş, aynı ayda not ve görünüm ilan etmeyecek. Ancak hepsinin ortak noktası, 7 Haziran 2015’te yapılacak milletvekilliği genel seçimi öncesi ve sonrasında olmak üzere, en az iki defa not açıklama yönünde bir yol izlemeleri…

Kredi derecelendirme kuruluşları Türkiye’de sık sık, açıkladıkları olumsuz notlar ve değerlendirmeler nedeniyle ekonomi üzerinden siyaseti etkilemekle eleştiriliyorlar. Geçmişten bu yana Türkiye ekonomisine daha ılımlı bir yaklaşım sergileyen Fitch Ratings ile Moody’s’in genel seçimler öncesi, seçim tarihinden hayli uzak not tarihleri açıklamaları dikkat çekiyor. Ancak 1994’teki ekonomik krizden bu yana; yani 21 yıldır Türkiye ile arası hayli gergin olan S&P ise seçime 1 ay kala not açıklayarak hükümetle arasındaki soğuk havayı yumuşatmaya yanaşmayacağını gösteriyor. 


Her üç kredi derecelendirme kuruluşu da 1994’deki ekonomik kriz sonrasında Türkiyeyi yatırım yapılabilir ülke statüsünden çıkararak spekülatif seviyeye indirmişti. Aradan 18 yıl geçtikten sonra Fitch, 5 Kasım 2012 tarihinde Türkiye'nin uzun vadeli yabancı para cinsinden “BB+” ile "yatırım yapılabilir" seviyenin bir basamak altında olan kredi notunu bir basamak artırarak "yatırım yapılabilir" seviye olan "BBB-"ye yükseltmişti.

Moody's de aradan 19 yıl geçtikten sonra 16 Mayıs 2013 tarihinde Türkiye'nin uzun vadeli yabancı para cinsinden "Ba1" ile "yatırım yapılabilir" seviyenin bir basamak altında olan kredi notunu bir basamak artırarak "yatırım yapılabilir" seviye olan "Baa3"e yükseltmişti. S&P ise Türkiye için “spekülatif” notu açıklıyor ve aradan 21 yıl geçmiş olmasına rağmen  henüz yatırım yapılabilir notu vermiş değil. S&P, 27 Mart 2013 tarihinde Türkiye'nin uzun vadeli kredi notunu “BB”den, “BB+”ya yükseltmiş ve not görünümünü durağan olarak korumuştu. Ancak yatırım yapılabilir seviye için S&P’nin notu “BBB-“ düzeyine yükseltmesi gerekiyor.

Hakkında bu kadar çok konuşsak da kredi derecelendirme kuruluşlarını pek tanımıyoruz. Yazının bu bölümünde bu kuruluşların aslında ne yaptığı ve notlarının nasıl sonuçlara yol açabildiği hakkında bilgi vermek istiyorum. Kredi derecelendirmesi, tahviller ve diğer sabit getirili yatırım araçlarının (bu, ülke ve şirketler için ise borçlanma demek) satın alınması hakkında karar veren yatırımcıların kullanabileceği bir araç. Konu borç verme olunca elbette, kredi faizleri ile vade dolduğunda ana paranın zamanında geri ödenip ödenemeyeceği; daha kötümser bir yorumla temerrüte düşme yani faiz ve ana parayı geri ödeyememe riski önem taşıyor. İşte kredi derecelendirme kuruluşları yatırımcılar için, profesyonel olarak bu riskleri ölçüyor. Not verilenler, bir şirket de olabiliyor bir devlet de…

Kredi notu yatırım yapılabilir seviyeye yükseltilen  ülkelerin portföy yatırımları ve kredi kanallarıyla yabancı sermayeye ulaşım  imkanı artıyor. Buna karşın doğrudan yabancı yatırımlarda belirgin  bir eğilim değişimi pek görülmüyor. Not artışı sonrası yurt dışından borçlanma maliyetleri düşerken, borçlanma vadesinde anlamlı bir değişim yaşanmıyor. Yurt dışı  finansmana ulaşımın kolaylaşmasıyla, not artırımı öncesinde düşüş eğiliminde olan  dış borçlar artışa geçerken; cari denge ise bozulma eğilimine giriyor. Yurt dışı kredi  imkanının artması yurt içi kredi piyasasına da yansıyor ve özel sektöre açılan krediler hızlanırken kredi faizleri düşüyor. Not artışı sonrası mutlak büyüme hızı ise not artışı öncesi  seviyelerin üzerinde gerçekleşirken göreli büyüme  performanslarında istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmüyor. Yani not artışı borçlanmayı kolaylaştırıp ucuzlatırken, yerel paranın değerini artırıyor. Ülkenin güçlü bir ihracat performansı yoksa, bu durum ithalatı ucuzlatarak cari denge sorunları yaratıyor. Bu tablo, son 20-25 yıldır Türkiye’de yaşananlara çok uyuyor. Bu sebeple Türkiyenin iç politik dengelerinde kredi derecelendirme kuruluşları hayli geniş bir yer kaplıyor.

Türkiye’de kredi derecelendirme kuruluşu denilince akla gelen bir başka tartışma ise bunlara yapılan ödemeler. Hazine Müsteşarlığı, bu konuda herhangi resmi bir açıklama yapmıyor ve ödemeler adeta devlet sırrı gibi saklanıyor. Ancak bu, dedikoduları daha artırıyor. Söz gelimi; bu kuruluşlara yılda 50 milyon dolar ödendiğine ve Türkiyenin dış borçlanmalarından on binde 1 ile on binde 3 oranında değişen oranlarda pay aldıklarına dair iddiaların seslendirildiği, Mecliste Başbakana yöneltilmiş soru önergeleri mevcut. Bu kuruluşların resmi sözleşme imzaladığı ülkelerden toplu ödemeler aldıkları, borçlanmalardan sonra belli oranlarda komisyon ödendiği bilinen bir gerçek. Ancak Türkiyenin bu kadar yüklü ödemeler yapıp yapmadığı bilinmiyor.

Küçük bir not: Hazine Müsteşarlığının 2015 Bütçesine 450 milyon lira (yaklaşık 220 milyon dolar) “borçlanma genel gideri” konulmuş vaziyette. Kredi derecelendirme kuruluşlarına yapılan ödemeler de bu kalem içinde bulunuyor. Ancak 450 milyon liralık rakam, Hazinenin tüm iç ve dış tüm borçlanma çalışmalarına ait giderleri içeriyor. Bu rakam,  iki kredi derecelendirme kuruluşuna (Fitch Ratings ile Moody’s) yapılacak ödemeleri de barındırıyor.

Türkiye’nin yaptığı ödemelere ilişkin tutarın büyüklüğü konusunda fikir verebilecek bir başka yol ise bu kuruluşların yıllık hasılatları… Bu hasılatlar; hangi rakamın olası, hangi rakamın dedikodu olduğu konusunda bir baz oluşturabilir. Çünkü bu kuruluşların dünya çapında binlerce müşterisi bulunuyor. Merkez Bankasının bir araştırmasına göre, 2000 yılı itibarıyla Moody’s’in yıllık geliri 600 milyon dolar, Fitch Ratings’in ise 260 milyon dolar düzeyinde. Kredi derecelendirme kuruluşları, 2008 yılından sonra global ekonomik krizi öngöremedikleri için büyük bir itibar ve müşteri kaybına uğradılar. Bu nedenle 2000 yılındaki gelir düzeylerini korumakta zorlanacakları söylenebilir. Türkiye’deki ödeme miktarı tartışmalarına bu açıdan da bakmakta fayda bulunuyor.

Türkiye, kredi derecelendirme kuruluşları ile geçmişten bu yana iki ileri-bir geri şeklinde ilişki kuruyor ama bir türlü vazgeçemiyor. Borçlanmaya ihtiyacı sürdükçe Türkiye, bu kuruluşlarla ilişkisini sürdürmek zorunda. Kredi derecelendirme kuruluşlarının notlarının ve görünümlerinin dış borçlanmada çok önemli bir gösterge değil; birçok göstergeden sadece biri olacağı ekonomik gücü yakaladığımız taktirde bu konudaki tüm tartışmalar da önemini yitirecek gibi görünüyor.   
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Şubat 2015 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder