7 Mart 2015 Cumartesi

DÜNYA BANKASININ "KALKINMA İÇİN BİLGİ" RAPORUNUN ELEŞTİRİSİ

Cahit UYANIK


Dünya 1950'lerden sonra yeni bir iktisat alt dalı ile tanıştı. "Kalkınma İktisadı" veya "Gelişme Ekonomisi" denilen bu yeni disiplin, dünyada giderek keskinleşmeye başlayan ekonomik gelişmişlik farklarını kendisine konu etti. Dünyada büyük bir patlama gösteren üretim hacminin neden ülkeler arasında eşit dağılmadığını araştıran ve sorunlara çözüm yolları arayan gelişme ekonomisine; daha çok Batı'da eğitim görmüş az gelişmiş ülke iktisatçıları öncülük etti. Gelişme ekonomisi yaklaşık yarım yüzyıldır iktisat dünyasının en popüler çalışma ve tartışma konularını ortaya attı. Yepyeni kavramları ve isimleri gündeme getirdi. Kalkınma iktisadının etkileri hala devam ediyor. 1998 yılında Nobel Ekonomi Ödülünü kazanan araştırma konusunun yoksulluğun nedenleri üzerine olması, kalkınma iktisadının olgunluk devresinde olduğunu gösteriyor.

Gelişme ekonomisi, dünyadaki ekonomik gelişmişlik farkları üzerine derin araştırma ve analizlerin yapıldığı uzun yıllardan sonra bir konuda fikir birliğine varmıştı: Dünyayı adeta ikiye bölen ekonomik sorunların temelinde sermaye birikimi düzeyindeki farklılıklar yatmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler, ellerindeki ham madde kaynakları ne kadar zengin olursa olsun, bunları sermaye yani paraya çevirecek yatırımları yapamamaktadır. Yapabildiği yatırımlar ise gerekli insan, teknoloji  ve organizasyonla desteklenmediği için kaynak israfına sebep olmaktadır. Gelişme ekonomisi bu yapısal problemleri aşmak için ağız birliği etmişcesine merkezi planlama öneriyordu. Planlamayı destekleyen iktisat politikasının adı ise ithal ikameci ekonomi idi. Lafı fazla uzatmaya gerek yok. Geride kalan 40-50 yılda gelişmekte olan ülkelerin bazıları, temel sorunsal sermaye birikiminin nasıl sağlanacağını çözdü. Bazıları ise daha kötüye gitti. 

DB'nin yeni gözdesi: Bilgi

Dünya Bankası (DB) İkinci Dünya Savaşı sonrasının uluslararası ekonomik ilişkileri açısından en önemli aktörlerinden birisi. Yarattığı kaynaklarla, gelişmekte olan ülkelere proje bazında destek veren DB yıllarca eleştiri konusu yapıldı. DB gelişmiş ülkelerin  az gelişmiş ülkeler üzerindeki gizli sömürgeci politikalarını yürütmekle suçlandı. Bazılarına ideoloji kokusu bulaşmış olsa da, bu eleştirilerin bir kısmı haklıydı. Üstelik DB de bu eleştirileri haklı çıkaracak bir çok icraatın altına imza attı. Katı ve aşırı kapalı yapısı nedeniyle bir çok haksız eleştiriye cevap vermekten aciz kaldı. DB geçen yıl yayınladığı yıllık raporunda bazı iktisatçıların ileri sürdüğü gibi globalizmin sömürgeciliğin yeni şekli olduğuna dair düşüncelere destek vermişti. Daha çok bir "eleştiriler manzumesi" niteliğindeki raporda, köklü çözüm önerilerine yer verilmemişti. DB, ertesi yıl yani 1998 yılında yayınladığı raporunda globalizmin de çare olamadığı gelişmişlik farklarını ortadan kaldırmak için yeni bir anahtar ortaya attı: BİLGİ.

Türkiye'de tanıtıldı ama kimse tanımadı

Resmi adı "Kalkınma İçin Bilgi" olan DB'nin 1998 Raporu, üstelik Türkiye'de tanıtıldı. Büyük ihtimalle 1997 yaz aylarında gerçekleştirilen 8 yıllık kesintisiz temel eğitim reformunun etkisiyle tanıtım için Türkiye seçilmişti. Çünkü rapora göre bilginin kalkınma amacıyla kullanımında uzun yıllara yayılmış kesintisiz temel eğitim "olmazsa olmaz" koşullardan birisiydi. Ancak gelin görün ki Türkiye'de aynı günlerde iktidar partileri ANAP-DSP ile iktidarı dışarıdan destekleyen CHP arasında incir çekirdeğini doldurmaz tartışmalara şahitlik ediliyordu. Türkiye'nin geleceği açısından kritik önemdeki bu raporun yansımalarını ve yorumlarını tartışmak yerine; etkisiz, yetkisiz ve umutsuz bir IMF Heyeti'nin temcit pilavına dönmüş temasları daha çok ilgi topluyordu. 

Bu yazıda kıymeti yeterince anlaşılmamış ve tartışılmamış kritik bir raporun özetini okuduktan sonra; bu satırların yazarının -yetersiz de olsa- görüş ve eleştirilerini okuyacaksınız. Öncelikle DB Başkan Yardımcısı ve dünyanın önde gelen ilk 10 iktisatçısı arasında sayılan Joseph E. Stiglitz'in tanıttığı "Kalkınma İçin Bilgi" konulu raporun anlaşılır hale getirilmiş bir özetini sunuyorum:

Kore, Gana'yı nasıl geçti?

"Bilgi, ışığa benzer. Ağırlıksız ve cisimsiz olduğundan dünyayı kolayca dolaşabilir ve her yerde insanların yaşamlarını aydınlatır. Buna karşın milyarlarca insan hala yoksulluğun karanlığında yaşıyor. İshal gibi basit bir hastalığın tedavisi yüzyıllardan beri bilinmektedir. Ancak hala milyonlarca çocuk, anneleri ve babaları onları nasıl kurtaracaklarını bilmediklerinden ishal yüzünden ölmeye devam ediyor. Yoksul ülkeler ve yoksul insanlar sadece daha az bilgiye sahip oldukları için zengin ülkelerden ve zengin insanlardan farkıdır.

Bilginin yaratılması pahalı bir iş olduğundan büyük bir kısmı sanayileşmiş ülkelerde yaratılmaktadır. Bu, kalkınmakta olan ülkeler açısından bir fırsat yaratmaktadır. Kalkınmakta olan ülkeler, bilgilerini yaratabilecekleri gibi yurt dışındaki bilgileri de edinebilirler. 40 yıl önce Gana ve Kore Cumhuriyetinin kişi başına gelirleri eşitti. 1990'ların başına gelindiğinde Kore'nin kişi başına geliri, Gana'nınkinin 6 katıydı. Bu farklılığın yarısı, Kore'nin bilgi edinme ve kullanma konusunda daha başarılı olmasına bağlanıyor. "Kalkınma İçin Bilgi" Raporu, kalkınma sorunlarına yeni bir açıdan "bilgi" perspektifinden bakmamızı öneriyor. Çünkü bilgi, insanlara kendi kaderleri üzerinde daha fazla kontrol kazandırır.

Bilginin kalkınma için taşıdığı potansiyeli, dünyada daha önce uygulanmış tarımsal bilginin yaratılması ve yayılmasına büyük hizmetler veren "Yeşil Devrim Hareketi" ile açıklayabiliriz. Yeşil Devrim sonrasında Asya ve Güney Amerika'da temel ürünlerin verimi iki kattan fazla artmıştır. Bu hareket sayesinde yoksullar daha yüksek gelirler elde edip, daha ucuz gıda yoluyla yaşam düzeylerini yükselttiler. Yeşil Devrim'de ilk adımlar bilgi açığının daraltılmasıyla ilgiliydi. Bu noktada bilim adamlarının bitki genetiği bilgileri ile kalkınmakta olan ülkelerdeki yaygın bilgisizlik arasındaki uçurum giderilerek işe başlandı. Bu başarılırken ıslah edilmiş tohumlar bir "kamusal mal" olarak değerlendirildi ve devlet önemli roller üstlendi. İlk ıslah edilmiş tohumların başarılı olmasıyla pek çok kalkınmakta olan ülke yerel şartlara uygun ikinci nesil türler geliştirmek için ulusal kurumlar oluşturdular. Bu kuruluşların çıkardığı pirinç ve mısır türlerinin sayısı 1966-85 arasında iki kat arttı. Daha sonra bu bilgileri yaymak için kalkınmakta olan ülke hükümetleri "tarımsal bilişim ağı" kurdu.

Yeşil Devrim'den  bilgi toplumuna...

Yeşil Devrim başlangıçta zengin çiftçiler ve eğitimli çiftçilere yarasa da; sonuçta yoksul çiftçiler ve topraksız köylülere de ulaştı. Hindistan'da yapılan bir araştırmaya göre, 1973-94 arasında küçük çiftçilerin ortalama reel gelirinin yüzde 90, topraksızların ise yüzde 125 oranında 125 oranında arttığı belirlenmiştir. Ayrıca bu iki grubun kalori alımları yüzde 85 ve 81, protein alımları ise yüzde 103 ve yüzde 115 artmıştır.

Yeşil Devrim'in hikayesi, bilgi yaratma, yayma ve kullanmanın bilgi açığını nasıl daraltabileceğini gösteriyor. Bu noktada, bilgi açığının azaltılmasında uluslararası kuruluşların yeni rolü ve DB'nin yeni yapılanmasına girmekte fayda var. Ulusal kamu  malları olduğu gibi uluslararası kamu malları da vardır. Hiç bir ülke tek başına bu türden malların yaratılmasına yeterince yatırım yapmayacaktır. Uluslararası kurumlar,  herkes adına hareket ederek bu boşluğu kapatabilirler. Mesela Uluslararası Tarımsal Araştırmalar Danışma Grubu, Yeşil Devrim için gerekli fonları sağlamıştı.

DB, kendisini dünyaya açıyor

Uluslararası kurumların başarıları, büyük miktarda bilgiyi yönetmeye bağlıdır. Örneğin her DB memuru, belirli bir sektör veya faaliyet konusunda bilgi birikimine sahiptir. Bu bilgiler belirli bir görev için kullanılır ve sonra rafa kaldırılır. Bu bilgiler benzer konular ve projeler üzerinde çalışan diğer personele sunulsaydı çok daha değerli olabilirdi. Ayrıca bu bilgilerin tüm ülkelerle paylaşılması çok daha büyük bir yarar getirebilirdi. Bilişim devrimi, bu bilgi birikiminin yönetilmesini kolaylaştırmaktadır. DB, 2000 yılına kadar kendi bilgi tabanının uygun kısımlarını dünyanın her yerindeki müşterilerine, ortaklara ve ilgili kesimlere açmayı hedefliyor. Amaç, bilgiyi damıtabilen ve yeni ortamlarda daha geniş adaptasyon ve kullanım için sunabilen dinamik bir bilgi yönetim sistemi geliştirmektir.

Eğitim, yaşam boyu sürmeli

Bilginin edinilmesi kadar önemli olan bir başka unsur ise bilginin özümlenmesi. Bilgi birikimi patlaması, hızlanan teknolojik ilerleme ve gittikçe artan rekabet yaşam boyu öğrenim konusunu her zamankinden önemli kılmaktadır. Bilgi açığını daraltmak için toplumlar herkes için temel eğitim sağlamalı ve insanlara yaşamları boyunca öğrenmeye devam etme fırsatları sunmalıdır. Temel eğitim sağlıklı, becerikli ve aktif bir işgücünün temelidir. Kızların eğitimini iyileştirmek büyük bilgi açığı olan ülkelerde özellikle önemlidir. Bugün geniş ölçüde kabul edilen kadın ve kız eğitiminin faydaları arasında daha iyi çocuk sağlığı, beslenmesi ve daha düşük doğum oranı vardır. Fakat ekonomik  büyümeyi sürdürmek ve küresel ekonomide rekabet edebilmek  için ülkeler, Kore'nin yaptığı gibi temel eğitim ötesine gitmelidir. Kore'de yüksek öğrenim çağındaki yetişkinlerin yardan çoğu bir kolej veya üniversiteye kayıtlıdır.

Yoksulları dinlemek

Buraya kadar bilgiye daha çok sahip olanlardan daha az sahip olanlara (sanayileşmiş ülke-kalkınmakta olan ülke, hükümet-yurttaşlar, öğretmen-öğrenci) akışın nasıl sağlanabileceğine değindik. Bilgiyi yoksullarla paylaşmak için ise onların ihtiyaçlarını ve kaygılarını öğrenmek ve onların güvenini kazanmak gerekir. Güven oluşturmak, yoksullara bilgi sağlamayı amaçlayan herhangi bir program için öncelik olmalıdır. Sağlık görevlileri doğum kontrol teknikleri önerebilir. Fakat yoksul kadınlar eğer bu görevlilerin onların yaşam şartların anlamadıklarını düşünüyorlarsa önerilen teknikleri kullanmayabilirler. Benzer kaygı yoksul insanların okullardan ve bilmedikleri işlerden kaçınmalarına neden olmaktadır. Yoksul insanlar kendi durumlarını ve ihtiyaçlarını bildiklerinden, onları dinlemek için zaman ayırmak, elde edilen sonuçları büyük ölçüde iyileştirebilir.


Kalkınma için bilginin araştırılması, hala çok şey yapılması gereken yeni bir alandır. Örneğin bilgiyi nasıl ölçmek gerektiği hakkında tartışmalar devam etmektedir. Standart bir ölçü olmadan bilgi çağının büyüdüğü veya küçüldüğü belirlenemez. Küresel bilgi patlaması, kalkınmakta olan ülkeler için hem tehditler hem de fırsatlar içermektedir. Eğer bilgi açığı genişlerse, dünya daha da fazla bölünecektir. Ayrıca kalkınmakta olan ülkelerin kendi içinde bilgi açığının büyüme tehlikesi de vardır. Talihli bir azınlık, "world wide web" üzerinde sörf yaparken, geride kalanlar okuma-yazma bilgisinden yoksun olmaya devam edebilir. Ama belki de bu raporun önerdiği yollarla bilgi açığı daraltılabilir. Bilişim sorunları giderilebilirse gelirler ve yaşam standartlarını geçmişte hayal edilenden çok hızlı bir tempoda iyileştirmek mümkün olabilir.

Her ülke ve toplum, bilginin edinildiği pek çok yolları ve bilişim sorunlarının hafiflemesine yardım edebilecek çeşitli kurumları da dikkate alarak bu meseleleri kendi yöntemiyle ele almalıdır. Bilgi açığı ve bilişim sorunlarından en fazla zarar gören yoksullar, bu sorunları dikkate alan kalkınma stratejilerinden en fazla yararlanacak olan kesimdir. İnsanlar, bilginin hangi yollardan onlardan yaşamlarını iyileştirebileceğini kavradıkça yeni bilgiler edinmeye çalışmak ve bizzat kendileri değişimin aktörleri haline gelmek için cesaret kazanırlar."

------------------

"KALKINMA İÇİN BİLGİ" RAPORUNUN ELEŞTİRİSİ

* DB'nin "Kalkınma İçin Bilgi" konulu raporu 1980'lerin ortasından bu yana tüm dünyayı sarıp sarmalayan "bilgi yüzyılı", "bilgi toplumu", "bilgi endüstrisi", "bilgi ekonomisi" gibi kavramların belki de ilk kez gelişmekte olan ülkeler açısından ele alındığı tek derli-toplu çalışma olma özelliğini taşıyor.

* DB, bu konuya gelişmekte olan ülkeler açısından büyük önem verdiğini göstermek için, ekonomi biliminin yaşayan en ünlü isimlerinden Stiglitz'i raporu kotarmakla görevlendirmiş. Stiglitz, hükümetlerin ekonomide oynayacağı "sınırlı ama önemli" rol üzerinde durmasıyla tanınıyor. DB'nin yayınladığı raporda da Stiglitz'in izlerini görmek mümkün. Rapora göre, eğer bilgi kalkınma için önemli bir rol oynayacaksa devletin rol göstericiliğine ihtiyaç vardır. Ancak başlangıçtaki bu rol, ileride özel sektörün gelişip palazlanmasına engel olmamalıdır.

* İlk bakışta doğru bir varsayım gibi görülse de; bilgiye dayalı sanayileşmenin çok daha iyi donatılmış insan gücüne ihtiyaç gösterdiği unutulmamalı. Bilgiye dayalı sanayilerin ve toplumu bu sanayide çalışmaya hazırlayan eğitim ve öğretim kurumlarının ancak ve ancak iyi işleyen veya en azından iyiye doğru giden demokraside mümkün olacağını söyleyebiliriz. Bunun en canlı örneği ise Türkiye'nin 8 yıllık temel eğitime geçişi sırasında yaşanmıştır. Türkiye, yaklaşık 50 yıldır iyi-kötü işleyen demokrasisine rağmen; bilginin toplum yaşamında önemli rol oynamaya başlayacağı temel eğitim reformunu başlatmakta zorlanmıştır. İşin ilginç yanı, Türkiye'de bu reform 1970'li yıllardan beri tartışılmasına rağmen ciddi bir kamuoyu oluşmamış bulunmasıdır. Türkiye'de belli zorlamalar ve sivil toplum kuruluşlarının desteği ile gerçekleştirilebilen bu reformun yaşaması, demokrasinin göstereceği performansla yakından ilgilidir.

* DB'nin önerdiği kalkınmayı bilgi yoluyla gerçekleştirme modeli, önünde sonunda "kaynak tartışması" ile sonuçlanmaya mahkum görünmektedir. Türkiye'de 8 yıllık temel eğitimin faturasının 10 milyar doları aştığı bilinen bir gerçektir. Bu rakam, söz konusu reforma muhalif olan odakların en güçlü direnme noktalarından birisini oluşturmuştu. Her ne kadar DB, reforma elinden gelen desteği vereceğini bildirse de; kredilerin sağlanma prosedürlerinin uzunluğu hükümetlerin gözünü korkutmaktadır. Dünyada dolaştığı bildirilen trilyonlarca dolarlık fon ise spekülatif karakterdedir. Geri dönüşümü en az 15-20 yılı bulacak temel eğitim projesi gibi yatırımlara rağbet etmemektedir. DB, önemine dikkat çektiği bilgi ekonomisinin gelişmekte olan ülkeler açısından finansman boyutuna yaratıcı ve hızlı çözümler getirmelidir. Önerilen bilgi yolundan kalkınma modelinin bileşenleri, bizatihi çok hızlı değiştiği DB'nin de buna ayak uydurması zorunludur.

* Bilgi yoluyla kalkınma çabası, bir ülkede asgari eğitilmiş insan malzemesi bulunmasını gerektirmektedir. Türkiye gibi zaman zaman eğitilmiş insan malzemesi ile övünen bir ülkede bile temel eğitime geçişle birlikte ciddi bir öğretmen açığı yaşanmıştır. Bu sorun, teknik teknik dallarda ve yabancı dil öğretiminde daha yakıcı şekilde yaşanmaktadır. Kısacası DB'nin bilgi toplumunun nimetlerinden kalkınmakta olan ülkeleri yararlandırmaya çalışırken, Türkiye örneğini çok iyi incelemesi ve elindeki modeli güncelleştirmekte kullanması zorunludur.

* DB'nin "Kalkınma İçin Bilgi" raporunda sık sık göndermede bulunduğu Yeşil Devrim, insanoğlunun yüzlerce yıldır haşır neşir olduğu bir uğraş alanı yani tarım ile ilgilidir. Oysa bilgi kavramı ise gelişmiş ülkelerin bile henüz tanıma sürecinde oldukları bir kavramdır. Bu nedenle Yeşil Devrim, bilgi toplumunun nelere kadir olabileceğini göstermek açısından "güzel" ancak "doğru olmayan" bir örnek gibi görünmektedir.

(Bu yazı, Ekonomi Muhabirleri Derneği'nin-EMD yayın organı Ekonom Dergisinin Temmuz 1998 tarihli 10'uncu sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder