5 Mart 2015 Perşembe

DÜNYADA GIDA FİYATLARI ARTMAYA DEVAM EDERKEN TÜRKİYE'NİN KONUMU NE OLMALI?


Cahit UYANIK

Nisan ayı içinde Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankasının olağan yarıyıl toplantıları yapılıyordu. Bu toplantılar başlayıncaya kadar herkesin ortak beklentisi ve düşüncesi, yaklaşık 1 yıldır dünya piyasalarını dalgalandıran mortgage krizinin enine boyuna tartışılmasıydı. Çünkü dünyadaki tüm finans patronları, en büyüğünden en küçüğüne tüm devletlerin ekonomi ve maliye bakanları ile merkez bankası başkanları bu toplantıda bir araya geliyordu. 

Ancak toplantılar başlar başlamaz gözler, mortgage değil 'gıda krizi'ne çevrildi. Dünya Bankası Başkanı Robert B. Zoellick, foto muhabirlerine bir elinde pirinç torbası, öteki elinde ise ekmekle verdiği pozla, gündemi bir anda değiştirdi. Zoellick'i böyle davranmaya iten en önemli etken ise haftalardır dünyanın birçok ülkesinde gıda fiyatlarındaki ani yükselişler nedeniyle yaşanan ayaklanma benzeri toplumsal olaylardı. Zoelllick, acilen az gelişmiş ülkelere yönelik gıda destek programları uygulanmasını istiyor, gelişmiş ülkeler bu krize kulaklarını kapatırsa 100 milyon kişinin açlıktan ölme noktasına gelebileceğini ifade ediyordu. Türkiye'de ise aynı günlerde yükselen pirinç fiyatları ve genel olarak gıda fiyatlarındaki artış tartışılıyordu.

Merkez Bankası (MB) ise nisan ayı sonunda açıkladığı Enflasyon Raporunda gıda fiyatlarındaki artışa özel önem gösteriyordu. Rapora göre Türkiye, mart ayı itibarıyla yıllık yüzde 13.4'e varan gıda fiyatları artışı ile gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında beşinci sırada bulunuyordu. Sıralamada ilk basamakta yer alan Bulgaristan'da gıda fiyatları artışı yüzde 23.5 düzeyinde gerçekleşirken, Çin'deki artış yüzde 21.5 olarak belirlenmişti. Listede üç ve dördüncü sırada ise Şili yüzde 17.5 ile Güney Afrika Cumhuriyeti ise yüzde 14.5 ile yer buluyordu. MB, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde gıda harcamalarının, hane halkı tüketimleri içinde daha büyük pay aldığını belirterek, fiyat artışlarının etkisinin daha şiddetli hissedildiğini bildiriyordu. Çünkü Türkiye'de gıda ürünlerinin TÜFE içindeki payı yüzde 28.63 düzeyinde bulunuyordu.

MB'nin "Son Dönem Gıda Fiyat Gelişmeleri" başlığı altında yer verdiği 3 sayfalık analizde yüzde 13.4'lük gıda fiyatları artışının yıllık enflasyona katkısının 3.8 puan olduğuna dikkat çekiliyor ve gıdadaki son dönemdeki artışın Türkiye'ye özgü olmadığı, pek çok ülkede gözlendiği ve bunun küresel enflasyonu yukarı ittiği belirtiliyordu. Analizde "Dünyada gelinen noktada, tarımsal emtia fiyatlarındaki artışların orta vadede kalıcı olduğuna yönelik algılama güçlenmektedir" denilirken Türkiye'de son dönemde gıda fiyatlarındaki artışta; işlenmiş gıda fiyatlarındaki yükselişin büyük ölçüde belirleyici olduğu anlatılıyordu. Analizde, MB bünyesindeki çalışmalarda işlenmiş gıda grubundaki 2007 yılındaki yüzde 12.95'lik yıllık artışın üçte ikisinin yaşanan şiddetli kuraklık ile uluslararası gıda fiyatlarındaki yükselişten kaynaklandığının tespit edildiği vurgulanıyor, bu iki etkenin işlenmiş gıda enflasyonuna etkisinin 2006 yılında yüzde 0.6 iken; 2007 yılında yüzde 8'e (yüzde 4.2'si kuraklık, yüzde 3.8'i uluslararası fiyat artışı) çıktığı ifade ediliyordu.

İşlenmemiş gıda ürünleri fiyatlarının seyrinde ise meyve-sebze fiyatlarının gelişiminin etkili olduğu anlatılan analizde, bu yılın ilk çeyreğinde bu gruptaki malların ihracatında azalma yaşanmasının, yurt içi fiyatlara destek vereceği anlatılıyordu. Ancak yurt genelindeki yağış miktarındaki normalleşmenin belirli bölgelerle sınırlı kalmasının üretimdeki iyileşmeyi sınırlayacağı ve fiyatlarda kısa dönemde yüksek oranlı bir düzeltme görülme ihtimalini azaltacağına dikkat çekilen analizde, "Tarımsal üretimde kullanılan traktör ve biçerdöverlerin tükettiği motorin fiyatındaki artış da yukarı yönlü baskıları artırmaktadır. Ayrıca pirinç, et, bakliyat gibi diğer işlenmemiş gıda ürünleri fiyatlarında 2008 yılının ilk çeyreğinde gözlenen yüksek oranlı artışların yakın dönemde devam etmesi durumunda, meyve ve sebze fiyatlarında beklenen düzeltmenin olumlu etkilerinin sınırlı kalacağı tahmin edilmektedir" değerlendirmesinde bulunuluyordu.

Küresel gıda fiyat artışlarında yapısal değişikliklerin etkisine de yer verilen analizde; tarımsal üretimde verimlilik artış hızının azalması, dünyada arazi kullanımında tarım dışı alanlara kayış eğilimi, tarımdan tarım dışı sektörlere doğru nüfus hareketlenmesi fiyatları artıran yapısal dönüşümler olarak sıralanıyordu. Talep yönünden bakıldığında ise tarım ürünlerinden elde edilen biyo-yakıtın, yükselen petrol fiyatlarına alternatif bir enerji kaynağı olarak görüldüğü anlatılan analizde, bu eğilimin önümüzdeki dönemde de süreceği ifade ediliyordu. Çin ve Hindistan'da gerçekleşen yüksek büyüme hızlarının, hane halkı gelirlerini artırdığı, bu ülke halklarının buğday, et gibi yeni gıda türlerini satın alabilecek güce eriştikçe, bunun uluslararası piyasalarda talep yönlü bir baskı yarattığı vurgulanmadan edilemiyordu. 

2008 yılı iklim koşullarının 2007 yılına göre tüm dünyada daha yumuşak olmasının beklendiğine dikkat çekilen analizde, ancak arz koşullarındaki iyileşmenin hala kestirilemediği bildiriliyordu. Türkiye'de ise olumsuz iklim şartlarındaki yumuşamanın işlenmiş gıda fiyat artış hızında yılın ikinci yarısında yavaşlama ihtimalini gündeme getirdiği anlatılan analizde, "Sonuç olarak dünya genelinde gıda ürünleri fiyatlarındaki artışların orta vadede kalıcı olduğuna yönelik algılamaların güçlenmesi, öngörülebilir bir gelecekte başta işlenmiş gıda fiyatları olmak üzere yurt içi gıda fiyatları üzerinde yukarı yönlü risklerin devam edeceğini göstermektedir" deniliyordu.

MB'nin yaptığı bu analizden bir hafta sonra demeç veren Dünya Bankası Başkanı Zoellick de, yüksek gıda fiyatlarının en az 2015 yılına kadar devam edeceğini söylüyordu. Zoellick, kalkınmakta olan ülkelerdeki artan talep, dünyanın bazı ülkelerindeki kuraklık ile enerji fiyatlarındaki artış gibi faktörler nedeniyle artan gıda fiyatlarının en az 8 yıl daha gündemden düşmeyeceğini ifade ediyordu. 2015 yılına kadar uluslararası gıda fiyatlarının 2004 yılı öncesine göre daha yüksek düzeyde kalmayı sürdüreceğini anlatan Zoellick, "2009-2010 döneminde fiyatların frenlenebilmesi için gıda arzında bir artış olması” beklentisini dile getiriyordu. Zoellick, halkın temel gıda ihtiyaçlarının garantilenmesi amacıyla tüm ülkelerin gıda üretim politikalarını değiştirmelerini, yaşanan gıda sorununun karşısında ülkelerden fiyat kontrolü getirmemesi ve ihracatı durdurmamalarını istediklerini belirterek “Uluslararası ticaretteki engelleri azaltmaya çalışıyoruz” şeklinde konuşuyordu.

Bütün bu analizler Türkiye'nin acilen tarımsal politikalarında önemli değişiklikler yapması gerektiğini gösteriyor. Bu değişiklik, yıllardır bir türlü çözemediğimiz yapısal tarım sorunlarını yenmek için önemli bir fırsat olabilir. Yükselen fiyatlar, çiftçinin az kazanç şikayetini azaltabilir. Türkiye, tarımsal üretimini kaliteli olarak artırabilirse, kendisine sağlam dış pazarlar kolayca bulabilir. Tarımsal üretim artışı, iç piyasadaki tüketiciyi dünyadaki artışlardan da koruyabilir. Ama bunun için hemen harekete geçilmesi gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder