Kara para… Kara paranın aklanması… Bu
kavramlara artık hepimiz iyice aşinayız ama bundan 19-20 yıl önce pek
bilinmiyordu ve 1996 yılında bitmeyen siyasi çalkantılar içindeki Türkiye’nin,
devasa ekonomik sorunlarla dolu gündemine adeta bomba gibi düşmüştü. Doğrusu bu
ya; kara para ve kara paranın aklanması
çoğumuz için bazı filmlerde gördüğümüz, romanlarda okuduğumuz, gazetelerin
“kısa haberler” sütunlarında gözümüze çarpabilen, pek de önemli bulmadığımız
bir konuydu.
(Tıklayınız) UYUŞTURUCU EKONOMİSİ BİRLEŞMİŞ MİLLETLER (BM) GÜNDEMİNDE
(Tıklayınız) UYUŞTURUCU EKONOMİSİ BİRLEŞMİŞ MİLLETLER (BM) GÜNDEMİNDE
Oysa Batı ülkeleri yıllardır ayak dirediğimiz
belirtilen (Türkiye’den 5 yıldır böyle bir talepte bulunulduğundan da kimsenin
bilgisi yoktu pek…) Kara Paranın Aklanmasıyla Mücadele Kanunu çıkarmamızı
“acilen” istiyordu. Peki çıkarmazsak…? Yaptırım tehdidi büyüktü: “ABD’de
satılan uyuşturucunun yüzde 80’i Kolombiya’dan geliyor. Tamam, siz uyuşturucu
üretmiyorsunuz ama Avrupa’ya Altın Hilal
bölgesinden (İran, Afganistan, Pakistan) gelen uyuşturucunun yüzde 80’i
sizin ülkenizden transit geçiyor. ABD için Kolombiya neyse, işte Türkiye’ye
aynı muameleyi yaparız… Sizi; gençlerimizi zehirleyen uyuşturucu ticaretine göz
yuman, bu geçişten aldığı komisyon kazançları yani kara parayla da geçinip
giden ülke ilan ederiz. Sizi kara listemize alırız. Dış borç bulamazsınız;
bulsanız da normalden daha pahalıya borçlanırsınız. Daha daha ısrar edersiniz,
sizi bankaların birbirine ödeme yaptığı uluslararası sistemden men ederiz.
Ülkeniz tamamen dövizsiz kalır.”
Türkiye’ye
kara para baskısının adı: FATF
EKONOM’un 3’üncü sayısı için yazdığım
“Kara Para” kapağı işte böyle bir ortamda doğdu. EMD’nin İzmir Caddesindeki Genel Merkezinde
yapılan gündem toplantısında ortaya atılan bu dosyayı yazmaya talip oldum.
Çünkü yaklaşık 2 yıldır, kişisel merakım için kara para konusundaki gazete
kupürlerini, Anadolu Ajansının geçtiği dış kaynaklı çeviri haberlerini, bazı
bankacılık sektörü dergilerinde çıkan makaleleri topluyordum. Jean Ziegler’in “İsviçre Daha Beyaz Yıkar”
adlı kitabı ise bu konuda belki de tek Türkçeye çevrilmiş kaynaktı. Bu kupürler ve Ziegler’in kitabı, kara para
ve kara paranın aklanması suçuyla ilgili bir fikir veriyordu ama 1996 yılında
Türkiye üzerindeki baskının nedeni, kim tarafından yapıldığı ve Türkiye’nin
nasıl olup da “Batı’nın Kolombiyası” ilan edilebileceğini bize anlatmıyordu.
Burada gazetecilik çalışması yapmak gerekiyordu. Yaptığım araştırmaya göre Türkiye’ye
baskı yapan kuruluş; G-7 ülkelerinin yönlendirmesiyle Ekonomik İşbirliği ve
Kalkınma Örgütü’ne (OECD) bağlı olarak 1989
yılında kara para aklanmasıyla mücadele için kurulan ve küresel bir
organizasyon konumundaki Mali Eylem Görev Gücü (Financial Act Task Force-FATF) idi.
TÜRKİYE, TERÖR OLAYLARI İLE EKONOMİK AÇIDAN ZAYIFLATILMAYA ÇALIŞILIYOR
TÜRKİYE, TERÖR OLAYLARI İLE EKONOMİK AÇIDAN ZAYIFLATILMAYA ÇALIŞILIYOR
FATF’ın dünya çapında yürüttüğü kara paranın aklanmasıyla mücadele ve Türkiye hakkındaki düşüncelerini öğrenmenin yolu, doğrudan soru sormaktan geçiyordu. Kalkıp FATF’ın Paris’teki merkezine gidemeyeceğime göre, soruları fakslama yolunu denedim. Türkçe yazdığım soruları (elbette cevapları da…) İngilizceye çeviren ise sevgili dostum Orsoy GİRGİÇ’ti… Umduğumuzdan kısa sürede cevaplar elimize ulaştı. Sözgelimi FATF, cevap olarak dünyadaki kara para aklamanın boyutlarını şöyle cevaplandırmıştı:
"Yıllık bazda kara para aklama
konusundaki adli vakalarda kayda geçen toplam bir rakamı ortaya çıkarmak
zordur. Konunun uzmanlarının çoğu, istatistik bilimi kapsamında savunulabilecek
bir tahminin henüz geliştirilemediğini belirtmektedirler. Bu alanda kesin rakam
ne olursa olsun genel kanı, her yıl çok yüksek miktarda, yüzlerce milyar
dolarlık bir rakamın bu tür olaylara konu olduğu yolundadır. Bu kapsamda
elimizde kesin bir rakam olmadığı gibi, bölgesel veya ülke bazında bir dağılımı
gösteren veri de bulunmamaktadır."
FATF: Türkiye kara para aklayıcıları için cazip hedef
Peki FATF, dünya kara para akımları
içinde Türkiye'nin rolü hakkında neler düşünüyordu ve bizden ne istiyordu? İşte
cevap:
"Asya, Avrupa ve Afrika
kıtalarının ortasında yer alan Türkiye, uyuşturucunun güney-batı Asya ve
Ortadoğu üzerinden kuzeydeki ve Batı Avrupa'daki tüketici ülkelere
yönlendirildiği Balkan Güzergahı'nın parçasıdır. Şüphesiz Türkiye, ekonomisinin
ve mali sisteminin dünya pazarına hızlı açılımı ve uyuşturucu trafiği için bir
transit ülke rolü oynamasından dolayı, kara para aklayıcıları için cazip bir
hedef olmaktadır. Türkiye'de uyuşturucu tüketiminin göreli olarak düşük olması
ve dolayısıyla ülkenin bu alandaki pazarının karlılık düzeyinin az olması,
bunlara ek olarak da döviz kontrollerinin azaltımı göz önünde
bulundurulduğunda; uyuşturucu işlemleri (uyuşturucu gelirinin aklanması
kastediliyor) ya Türkiye'de aklanarak ya da aklandıktan sonra Türkiye'ye
dönerek muhtemelen Türkiye'den gelmektedir. Özellikle
FATF'ın 40 Tavsiyesi'nde yer aldığı üzere tüm ülkeleri kara paranın
aklanmasının önlenmesi konusunda gerekli tedbirleri alma ve uygulama konusunda
teşvik etmek, FATF'ın stratejisinin önemli bir bölümünü teşkil etmektedir.
Üyelerimizin kara para aklama karşısında bir sistemlerinin olmasını temin
etmenin yanı sıra, biz aynı zamanda bölgesel ve uluslararası kuruluşlarla da
dünyanın her yanındaki diğer ülkelerde de bunun sağlanması yolunda çalışıyoruz."
Kara Paranın Aklanmasıyla Mücadele Kanunu çıkarılması konusunda Türkiye’ye baskı yapan kuruluştan görüş aldıktan sonra; kayıt dışı ekonomi, gri para, kara para, kara paranın aklanması, öncül suç ve bundan elde edilen kaynağın kara para sayılması, uyuşturucu trafiği ile kara para ilintisi, uyuşturucu trafiğinde PKK’nın rolü, internet üzerinden para aklanması, o günlerde Meclis komisyonlarında bekleyen yasa tasarısının içeriği ve madde yorumları, FATF’ın ne olduğu ve yapısı ile yaptırım gücü, FATF’ın kara para aklanmasıyla mücadele edilmesi için tüm dünyaya yönelik yayınladığı 40 Tavsiye, kara para aklanmasıyla mücadelede şüpheli işlem bildirimlerinin oynadığı kritik rol gibi başlıkları tek tek inceleyerek dosyayı büyük bir heyecan ve dikkat içinde yaklaşık 2 haftada yazabildim.
Kara Para Dosyamız büyük ilgi gördü ve hala görüyor
EKONOM’un 3’üncü sayısında
17-37’inci sayfalar arasında yer alan; merhum kurucu başkanımız Özden ALPDAĞ’ın
ve sayın Selami ŞENGÜL’ün de kendi yazılarıyla destek verdiği “32 Kısım Tekmili Birden Kara Paranın
Macerası” olarak adlandırdığım dosya, Meclis’te kabul edilerek 19 Kasım 1996’da
yürürlüğe giren “4208 Sayılı Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine Dair
Kanun”dan yaklaşık 1 ay sonra yayınlandı ve büyük ilgi gördü. Dosyadan yazılı
basına birçok alıntı yapıldı. Özellikle FATF’ın Türkiye hakkındaki düşünceleri,
Türkiye’de uyuşturucu ticareti geçişinden kaynaklı kara para kazançlarının 3
milyar dolar düzeyinde olabileceği yolundaki hesaplamam ile Milli Piyango
üzerinden kara para aklandığına yönelik iddiaları seslendirdiğim kısım büyük
ilgi gördü. Kara Para Dosyası, daha sonraki yıllarda kara para konusunda
yazılan hemen hemen tüm makaleler ile yüksek lisans ve doktora tezlerinin atıf
yaptığı bir doküman haline geldi. Bu eğilim hala sürüyor.
EMD üyeleri, EKONOM’da kara parayla ilgili gelişmelere ilgi
göstermeye devam ettiler. Aradan 2 yıl
geçtikten sonra 1999 yılı başında üyelerimizden Nafiz KAYA, konunun
uzmanlarından Suat PARLAR ile 4 sayfalık bir söyleşi (3-6’ıncı sayfalar)
yaparak yayınladı. Söyleşide yer altı ekonomisi ve kara paranın genel ekonomiyi
nasıl etkilediği tüm ayrıntılarıyla konuşuldu.
MASAK, personel sayısı
açısından güçlendirilmeli
Peki aradan geçen yaklaşık 20 yılda Türkiye, kara para
aklanmasıyla mücadelede ne kadar yol aldı? Yapılanlar yeterli mi? Türkiye’nin
kurduğu Mali Suçları Araştırma Kurulunun (MASAK), 2014 Yılı Faaliyet Raporunda
yer alan bilgilere göre, destek personeli hariç tutulduğunda; doğrudan kara
para inceleme ve araştırması için 112 personel çalıştırılıyor. Bu sayı 5 yıl
önce 79’du. MASAK’ın görev tanımı içine terörün finansmanının önlenmesinin de
eklendiği, Türk ekonomisi ve mali sisteminin giderek büyüyüp karmaşıklaştığı
düşünüldüğünde personel sayısının
önümüzdeki günlerde artırılması zorunlu görülüyor.
Kara paranın aklanmasıyla mücadelede kritik öneme haiz
yükümlü gruplarının (bankalar, borsa aracı kurumları, döviz büfeleri, sigorta
şirketleri vb.) gönderdiği şüpheli işlem
bildirimlerindeki artış oranları ise yükseliyor. Söz gelimi 2013 yılında 25.592
olan şüpheli işlem bildirim sayısı 2014 yılında 36.483 adete ulaştı. MASAK
Başkanı İbrahim Hakkı Polat, söz konusu faaliyet raporuna yazdığı önsözde,
yoğun biçimde sürdürülen eğitim çalışmalarının yanı sıra, bu artışta “elektronik
şüpheli işlem bildirimi” uygulamasının yaygınlaştırılmasının, sektörel şüpheli
işlem bildirim formları ve şüpheli işlem rehberlerinin hazırlanmasının ve
şüpheli işlem bildirimi formlarının sadeleştirilmesinin önemli etkilileri olduğunu
ifade ediyor.
MASAK, kara paranın
tutarını açıklamalı
Bütün bu çabaların sonucunda MASAK 2010-2014 yılları arasında
aklama suçunun işlendiği gerekçesi ile toplam 1.510 kişi hakkında suç
duyurusunda bulundu. Suç duyurularından 324 kişinin öncül suçunun
dolandırıcılık, 261 kişinin yasa dışı bahis ve kumar oynatılması, 149 kişinin
tefecilik, 130 kişinin ise akaryakıt kaçakçılığı olduğu görülüyor. Batı
ülkelerinin yıllardır üzerinde önemle durulmasını istediği uyuşturucu madde
ticareti yapanlarla ilgili suç duyurusu sayısı ise 83 kişide kaldı. MASAK’ın
raporunda suç duyurularının mali büyüklüğü hakkında yani aklanmaya çalışılan
paranın tutarı hakkında bilgi bulunmuyor. Belki uyuşturucu ticaretiyle
bağlantılı suç duyurusu yapılan 83 kişinin aklamaya çalıştığı para, toplamın
önemli kısmını oluşturmaktadır. Bunu maalesef bilemiyoruz, açıklanmıyor. Oysa bütün
dünyada kara para aklama suçlarının en büyük öncül suçunun yasadışı uyuşturucu
madde ticareti olduğu kabul ediliyor.
4 yıl kaldığımız gri
listeden, “kara listeye alırız” uyarısı ile çıktık…
Yazının başında kara paranın aklamanın önlenmesi için
Türkiye’ye baskı yapan OECD bünyesindeki FATF’tan bahsetmiştik. 1989’da kurulan
FATF’ın görev alanı daha sonraki yıllarda “terör ve kitle imha silahlarının
finansmanı ile mücadele” eklenerek genişletildi. FATF, ünlü 40 tavsiyesine 9
adet de terörün finansmanının önlenmesiyle ilgili olanları ekledi. Türkiye,
FATF’ın kapsamlı denetimine 3 kez girdi. Belki de bunların en zoru üçüncüsü
oldu. 2007 yılında başlayan süreç,
Türkiye’ye verilen ev ödevleriyle uzadıkça uzadı. Bu konuda 7 yılda 15 rapor
hazırlandı. Türkiye 2010-2014 yılları arasında “gri liste”de kaldı. Bunun
sebebi Türkiye’nin özellikle kara
paranın aklanmasıyla ilgili mücadeleye dönük uygulama altyapısı ile uygulama
örneklerinin zayıf olması, terörün finansmanının önlenmesiyle ilgili yasal
düzenlemelerdeki eksikliklerdi. Türkiye, FATF’ın “Sizi artık kara listeye almak
zorunda kalacağız” nihai uyarısı üzerine, 7 yılın sonunda bu eksiklikleri tamamen
giderebildi ve 24 Ekim 2014 tarihinde gri listeden çıkarıldı. Türkiye’nin 4.
Tur Karşılıklı Değerlendirme Raporu ise 2018 Şubat ayındaki Genel Kurulda ele
alınacak. Yani önümüzdeki 2 yılda, bir kez daha FATF’ın aktif denetlemesine
tabi olacağız ve sonuçları 2018 yılında ilan edilecek.
FATF, kara paranın aklanmasının önlenmesi ve terörün
finansmanın engellenmesi için tüm dünya ülkelerinde mali istihbarat birimlerini
kurdurmuştu. Bu kuruluşlar işbirliklerini geliştirmek için Egmont Grubu adı
altında bir araya geldiler. Şu anda 147 ülkenin üye olduğu Egmont Grubuna
Türkiye 1998 yılında üye olmuştu. Türkiye, Egmont Grubu'nun 2016 Yıllık Olağan Genel Kurul Toplantısına ise 17-22
Temmuz 2016 tarihleri arasında İstanbul'da ev sahipliği yapacak. Son söz:
Türkiye’nin yaklaşık 20 yıl önce başlayan kara para ve kara paranın
aklanmasıyla mücadele konusundaki imtihanı sürüyor. Doğrusu bu ya; imtihanımız
pek biteceğe de benzemiyor.
(Bu yazı Ekonomi Muhabirleri Derneği'nin (EMD) Yayın Organı EKONOM Dergisinin 50. Özel Sayısı için kaleme alınmış ve Kasım-2015'te yayınlanmıştır.)
DEVLET GİBİ EKONOMİK KAYNAKLARA SAHİP BİR TERÖR ÖRGÜTÜ: IŞİD
DEVLET GİBİ EKONOMİK KAYNAKLARA SAHİP BİR TERÖR ÖRGÜTÜ: IŞİD
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder