10 Kasım 2015 Salı

TÜRKİYE’NİN KARA PARA İLE İMTİHANI 20 YILDIR SÜRÜYOR/EKONOM 50. ÖZEL SAYI


Cahit UYANIK

Kara para… Kara paranın aklanması… Bu kavramlara artık hepimiz iyice aşinayız ama bundan 19-20 yıl önce pek bilinmiyordu ve 1996 yılında bitmeyen siyasi çalkantılar içindeki Türkiye’nin, devasa ekonomik sorunlarla dolu gündemine adeta bomba gibi düşmüştü. Doğrusu bu ya; kara para  ve kara paranın aklanması çoğumuz için bazı filmlerde gördüğümüz, romanlarda okuduğumuz, gazetelerin “kısa haberler” sütunlarında gözümüze çarpabilen, pek de önemli bulmadığımız bir konuydu.  

(Tıklayınız) UYUŞTURUCU EKONOMİSİ BİRLEŞMİŞ MİLLETLER (BM) GÜNDEMİNDE
Oysa Batı ülkeleri yıllardır ayak dirediğimiz belirtilen (Türkiye’den 5 yıldır böyle bir talepte bulunulduğundan da kimsenin bilgisi yoktu pek…) Kara Paranın Aklanmasıyla Mücadele Kanunu çıkarmamızı “acilen” istiyordu. Peki çıkarmazsak…? Yaptırım tehdidi büyüktü: “ABD’de satılan uyuşturucunun yüzde 80’i Kolombiya’dan geliyor. Tamam, siz uyuşturucu üretmiyorsunuz ama Avrupa’ya Altın Hilal  bölgesinden (İran, Afganistan, Pakistan) gelen uyuşturucunun yüzde 80’i sizin ülkenizden transit geçiyor. ABD için Kolombiya neyse, işte Türkiye’ye aynı muameleyi yaparız… Sizi; gençlerimizi zehirleyen uyuşturucu ticaretine göz yuman, bu geçişten aldığı komisyon kazançları yani kara parayla da geçinip giden ülke ilan ederiz. Sizi kara listemize alırız. Dış borç bulamazsınız; bulsanız da normalden daha pahalıya borçlanırsınız. Daha daha ısrar edersiniz, sizi bankaların birbirine ödeme yaptığı uluslararası sistemden men ederiz. Ülkeniz tamamen dövizsiz kalır.”    

Türkiye’ye kara para baskısının adı: FATF

EKONOM’un 3’üncü sayısı için yazdığım “Kara Para” kapağı işte böyle bir ortamda doğdu.  EMD’nin İzmir Caddesindeki Genel Merkezinde yapılan gündem toplantısında ortaya atılan bu dosyayı yazmaya talip oldum. Çünkü yaklaşık 2 yıldır, kişisel merakım için kara para konusundaki gazete kupürlerini, Anadolu Ajansının geçtiği dış kaynaklı çeviri haberlerini, bazı bankacılık sektörü dergilerinde çıkan makaleleri topluyordum.  Jean Ziegler’in “İsviçre Daha Beyaz Yıkar” adlı kitabı ise bu konuda belki de tek Türkçeye çevrilmiş kaynaktı.  Bu kupürler ve Ziegler’in kitabı, kara para ve kara paranın aklanması suçuyla ilgili bir fikir veriyordu ama 1996 yılında Türkiye üzerindeki baskının nedeni, kim tarafından yapıldığı ve Türkiye’nin nasıl olup da “Batı’nın Kolombiyası” ilan edilebileceğini bize anlatmıyordu. Burada gazetecilik çalışması yapmak gerekiyordu. Yaptığım araştırmaya göre Türkiye’ye baskı yapan kuruluş; G-7 ülkelerinin yönlendirmesiyle Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) bağlı olarak  1989 yılında kara para aklanmasıyla mücadele için kurulan ve küresel bir organizasyon konumundaki Mali Eylem Görev Gücü (Financial Act Task Force-FATF) idi.

TÜRKİYE, TERÖR OLAYLARI İLE EKONOMİK AÇIDAN ZAYIFLATILMAYA ÇALIŞILIYOR

FATF’ın dünya çapında yürüttüğü kara paranın aklanmasıyla mücadele ve Türkiye hakkındaki düşüncelerini öğrenmenin yolu, doğrudan soru sormaktan geçiyordu. Kalkıp FATF’ın Paris’teki merkezine gidemeyeceğime göre, soruları fakslama yolunu denedim. Türkçe yazdığım soruları (elbette cevapları da…) İngilizceye çeviren ise sevgili dostum Orsoy GİRGİÇ’ti…  Umduğumuzdan kısa sürede cevaplar elimize ulaştı.  Sözgelimi FATF, cevap olarak dünyadaki kara para aklamanın boyutlarını şöyle cevaplandırmıştı:

"Yıllık bazda kara para aklama konusundaki adli vakalarda kayda geçen toplam bir rakamı ortaya çıkarmak zordur. Konunun uzmanlarının çoğu, istatistik bilimi kapsamında savunulabilecek bir tahminin henüz geliştirilemediğini belirtmektedirler. Bu alanda kesin rakam ne olursa olsun genel kanı, her yıl çok yüksek miktarda, yüzlerce milyar dolarlık bir rakamın bu tür olaylara konu olduğu yolundadır. Bu kapsamda elimizde kesin bir rakam olmadığı gibi, bölgesel veya ülke bazında bir dağılımı gösteren veri de bulunmamaktadır."

FATF: Türkiye kara para aklayıcıları için cazip hedef

Peki FATF, dünya kara para akımları içinde Türkiye'nin rolü hakkında neler düşünüyordu ve bizden ne istiyordu? İşte cevap:

"Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının ortasında yer alan Türkiye, uyuşturucunun güney-batı Asya ve Ortadoğu üzerinden kuzeydeki ve Batı Avrupa'daki tüketici ülkelere yönlendirildiği Balkan Güzergahı'nın parçasıdır. Şüphesiz Türkiye, ekonomisinin ve mali sisteminin dünya pazarına hızlı açılımı ve uyuşturucu trafiği için bir transit ülke rolü oynamasından dolayı, kara para aklayıcıları için cazip bir hedef olmaktadır. Türkiye'de uyuşturucu tüketiminin göreli olarak düşük olması ve dolayısıyla ülkenin bu alandaki pazarının karlılık düzeyinin az olması, bunlara ek olarak da döviz kontrollerinin azaltımı göz önünde bulundurulduğunda; uyuşturucu işlemleri (uyuşturucu gelirinin aklanması kastediliyor) ya Türkiye'de aklanarak ya da aklandıktan sonra Türkiye'ye dönerek muhtemelen Türkiye'den gelmektedir. Özellikle FATF'ın 40 Tavsiyesi'nde yer aldığı üzere tüm ülkeleri kara paranın aklanmasının önlenmesi konusunda gerekli tedbirleri alma ve uygulama konusunda teşvik etmek, FATF'ın stratejisinin önemli bir bölümünü teşkil etmektedir. Üyelerimizin kara para aklama karşısında bir sistemlerinin olmasını temin etmenin yanı sıra, biz aynı zamanda bölgesel ve uluslararası kuruluşlarla da dünyanın her yanındaki diğer ülkelerde de bunun sağlanması yolunda çalışıyoruz."


Kara Paranın Aklanmasıyla Mücadele Kanunu çıkarılması konusunda Türkiye’ye baskı yapan kuruluştan görüş aldıktan sonra; kayıt dışı ekonomi, gri para, kara para, kara paranın aklanması, öncül suç ve bundan elde edilen kaynağın kara para sayılması, uyuşturucu trafiği ile kara para ilintisi, uyuşturucu trafiğinde PKK’nın rolü, internet üzerinden para aklanması, o günlerde Meclis komisyonlarında bekleyen yasa tasarısının içeriği ve madde yorumları, FATF’ın ne olduğu ve yapısı ile yaptırım gücü, FATF’ın kara para aklanmasıyla mücadele edilmesi için tüm dünyaya yönelik yayınladığı 40 Tavsiye, kara para aklanmasıyla mücadelede şüpheli işlem bildirimlerinin oynadığı kritik rol gibi başlıkları tek tek inceleyerek dosyayı büyük bir heyecan ve dikkat içinde yaklaşık 2 haftada yazabildim.



Kara Para Dosyamız büyük ilgi gördü ve hala görüyor

EKONOM’un 3’üncü sayısında 17-37’inci sayfalar arasında yer alan; merhum kurucu başkanımız Özden ALPDAĞ’ın ve sayın Selami ŞENGÜL’ün de kendi yazılarıyla destek verdiği  “32 Kısım Tekmili Birden Kara Paranın Macerası” olarak adlandırdığım dosya, Meclis’te kabul edilerek 19 Kasım 1996’da yürürlüğe giren “4208 Sayılı Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanun”dan yaklaşık 1 ay sonra yayınlandı ve büyük ilgi gördü. Dosyadan yazılı basına birçok alıntı yapıldı. Özellikle FATF’ın Türkiye hakkındaki düşünceleri, Türkiye’de uyuşturucu ticareti geçişinden kaynaklı kara para kazançlarının 3 milyar dolar düzeyinde olabileceği yolundaki hesaplamam ile Milli Piyango üzerinden kara para aklandığına yönelik iddiaları seslendirdiğim kısım büyük ilgi gördü. Kara Para Dosyası, daha sonraki yıllarda kara para konusunda yazılan hemen hemen tüm makaleler ile yüksek lisans ve doktora tezlerinin atıf yaptığı bir doküman haline geldi. Bu eğilim hala sürüyor.

EMD üyeleri, EKONOM’da kara parayla ilgili gelişmelere ilgi göstermeye devam ettiler.  Aradan 2 yıl geçtikten sonra 1999 yılı başında üyelerimizden Nafiz KAYA, konunun uzmanlarından Suat PARLAR ile 4 sayfalık bir söyleşi (3-6’ıncı sayfalar) yaparak yayınladı. Söyleşide yer altı ekonomisi ve kara paranın genel ekonomiyi nasıl etkilediği tüm ayrıntılarıyla konuşuldu.    

MASAK, personel sayısı açısından güçlendirilmeli

Peki aradan geçen yaklaşık 20 yılda Türkiye, kara para aklanmasıyla mücadelede ne kadar yol aldı? Yapılanlar yeterli mi? Türkiye’nin kurduğu Mali Suçları Araştırma Kurulunun (MASAK), 2014 Yılı Faaliyet Raporunda yer alan bilgilere göre, destek personeli hariç tutulduğunda; doğrudan kara para inceleme ve araştırması için 112 personel çalıştırılıyor. Bu sayı 5 yıl önce 79’du. MASAK’ın görev tanımı içine terörün finansmanının önlenmesinin de eklendiği, Türk ekonomisi ve mali sisteminin giderek büyüyüp karmaşıklaştığı düşünüldüğünde personel  sayısının önümüzdeki günlerde artırılması zorunlu görülüyor.       
Kara paranın aklanmasıyla mücadelede kritik öneme haiz yükümlü gruplarının (bankalar, borsa aracı kurumları, döviz büfeleri, sigorta şirketleri vb.) gönderdiği  şüpheli işlem bildirimlerindeki artış oranları ise yükseliyor. Söz gelimi 2013 yılında 25.592 olan şüpheli işlem bildirim sayısı 2014 yılında 36.483 adete ulaştı. MASAK Başkanı İbrahim Hakkı Polat, söz konusu faaliyet raporuna yazdığı önsözde, yoğun biçimde sürdürülen eğitim çalışmalarının yanı sıra, bu artışta “elektronik şüpheli işlem bildirimi” uygulamasının yaygınlaştırılmasının, sektörel şüpheli işlem bildirim formları ve şüpheli işlem rehberlerinin hazırlanmasının ve şüpheli işlem bildirimi formlarının sadeleştirilmesinin önemli etkilileri olduğunu ifade ediyor.

MASAK, kara paranın tutarını açıklamalı

Bütün bu çabaların sonucunda MASAK 2010-2014 yılları arasında aklama suçunun işlendiği gerekçesi ile toplam 1.510 kişi hakkında suç duyurusunda bulundu. Suç duyurularından 324 kişinin öncül suçunun dolandırıcılık, 261 kişinin yasa dışı bahis ve kumar oynatılması, 149 kişinin tefecilik, 130 kişinin ise akaryakıt kaçakçılığı olduğu görülüyor. Batı ülkelerinin yıllardır üzerinde önemle durulmasını istediği uyuşturucu madde ticareti yapanlarla ilgili suç duyurusu sayısı ise 83 kişide kaldı. MASAK’ın raporunda suç duyurularının mali büyüklüğü hakkında yani aklanmaya çalışılan paranın tutarı hakkında bilgi bulunmuyor. Belki uyuşturucu ticaretiyle bağlantılı suç duyurusu yapılan 83 kişinin aklamaya çalıştığı para, toplamın önemli kısmını oluşturmaktadır. Bunu maalesef bilemiyoruz, açıklanmıyor. Oysa bütün dünyada kara para aklama suçlarının en büyük öncül suçunun yasadışı uyuşturucu madde ticareti olduğu kabul ediliyor.

4 yıl kaldığımız gri listeden, “kara listeye alırız” uyarısı ile çıktık…

Yazının başında kara paranın aklamanın önlenmesi için Türkiye’ye baskı yapan OECD bünyesindeki FATF’tan bahsetmiştik. 1989’da kurulan FATF’ın görev alanı daha sonraki yıllarda “terör ve kitle imha silahlarının finansmanı ile mücadele” eklenerek genişletildi. FATF, ünlü 40 tavsiyesine 9 adet de terörün finansmanının önlenmesiyle ilgili olanları ekledi. Türkiye, FATF’ın kapsamlı denetimine 3 kez girdi. Belki de bunların en zoru üçüncüsü oldu.  2007 yılında başlayan süreç, Türkiye’ye verilen ev ödevleriyle uzadıkça uzadı. Bu konuda 7 yılda 15 rapor hazırlandı. Türkiye 2010-2014 yılları arasında “gri liste”de kaldı. Bunun sebebi  Türkiye’nin özellikle kara paranın aklanmasıyla ilgili mücadeleye dönük uygulama altyapısı ile uygulama örneklerinin zayıf olması, terörün finansmanının önlenmesiyle ilgili yasal düzenlemelerdeki eksikliklerdi. Türkiye, FATF’ın “Sizi artık kara listeye almak zorunda kalacağız” nihai uyarısı üzerine, 7 yılın sonunda bu eksiklikleri tamamen giderebildi ve 24 Ekim 2014 tarihinde gri listeden çıkarıldı. Türkiye’nin 4. Tur Karşılıklı Değerlendirme Raporu ise 2018 Şubat ayındaki Genel Kurulda ele alınacak. Yani önümüzdeki 2 yılda, bir kez daha FATF’ın aktif denetlemesine tabi olacağız ve sonuçları 2018 yılında ilan edilecek.  


FATF, kara paranın aklanmasının önlenmesi ve terörün finansmanın engellenmesi için tüm dünya ülkelerinde mali istihbarat birimlerini kurdurmuştu. Bu kuruluşlar işbirliklerini geliştirmek için Egmont Grubu adı altında bir araya geldiler. Şu anda 147 ülkenin üye olduğu Egmont Grubuna Türkiye 1998 yılında üye olmuştu. Türkiye, Egmont Grubu'nun 2016 Yıllık Olağan Genel Kurul Toplantısına ise 17-22 Temmuz 2016 tarihleri arasında İstanbul'da ev sahipliği yapacak. Son söz: Türkiye’nin yaklaşık 20 yıl önce başlayan kara para ve kara paranın aklanmasıyla mücadele konusundaki imtihanı sürüyor. Doğrusu bu ya; imtihanımız pek biteceğe de benzemiyor.
(Bu yazı Ekonomi Muhabirleri Derneği'nin (EMD) Yayın Organı EKONOM Dergisinin 50. Özel Sayısı için kaleme alınmış ve Kasım-2015'te yayınlanmıştır.)

DEVLET GİBİ EKONOMİK KAYNAKLARA SAHİP BİR TERÖR ÖRGÜTÜ: IŞİD

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder