Türkiye, Kasım ayının ilk günü gerçekleştireceği seçimlerin
ardından yeni bir siyasi ortama ve siyasi şartlara kavuşacak. Ancak, bu
seçimlerden hangi hükümet çıkarsa çıksın, özellikle ekonomik ilişkilerin doğrultusunun
değişmeyeceği nadir ülkelerden biri İran olacak. Türkiye’de yeni kurulacak
hükümet için, (istenen hızda büyümeyen dünya ekonomisi tablosu içinde) hemen
yanı başındaki tüketim eğilimi yüksek ve yeni ekonomik üretim alanları
arayışındaki İran, ilişkilerin geliştirilmesine aday ülkelerin başında gelecek. Çünkü Birleşmiş
Milletler (BM) ve ABD’nin uyguladığı ekonomik ambargoları kaldırmasıyla, İran
ekonomisi dünyaya açılıyor. Türkiye bu ılımlı ortamın yanı sıra, bu ülke ile 10
yıl süren müzakerenin ardından yılbaşında yürürlüğe giren tercihli ticaret
anlaşmasının da etkisiyle; İran’la mevcut ekonomik ve ticari ilişkilerini
birkaç yıl içinde 30-35 milyar dolar düzeyine çıkarabilir. Bu, mevcut ticaret
hacminin neredeyse üçe katlanması anlamına geliyor.
Türkiye, coğrafik olarak çok yakınında bulunduğu bu 82 milyon
nüfuslu dev pazara girerek, çok uzun vadeli ekonomik ve ticari ilişkiler kurmayı
planlıyor. Böylece, şimdiye kadar hep siyasi ilişkilerin ön planda olduğu İran
ile gelecek dönemde ekonomik temele dayanan ilişkiler geliştirilip, kalıcı ve
istikrarlı bir ekonomik ortaklık sağlanması hedefleniyor. Türkiye, komşu
ülkelerle ekonomik ilişkilerini geliştirme stratejisini, bundan 30 yıl kadar
önce dönemin Sovyetler Birliği (daha sonra Rusya) ile başlatmış ve diğer
ülkelerle sürdürmüştü. Türkiye, şimdi de benzeri bir girişimi bölgedeki diğer
önemli ekonomik güç olan İran ile gerçekleştirmek arayışında… Türkiye, geçen
zaman içinde Rusya ile ekonomik ilişkilerini çeşitlendirip geliştirmeyi
başarmıştı. İran ile neler yaşanacağını ise zaman gösterecek ama tüm
göstergeler gidişatın iyiye doğru olacağına işaret ediyor.
Konu üzerinde daha derinleşebilmek için öncelikle tarihi
perspektife göz atmakta fayda var. Bütün ders kitaplarında öğretildiği gibi,
bölgenin iki rakip ülkesi Türkiye ve İran, IV. Murat döneminde, (1639 yılında)
imzaladıkları Kasr-ı Şirin Anlaşmasıyla çizdikleri sınırlara hala sadıklar. Tam 376 yıllık bu anlaşma ve sınır hattı,
güçlü bir siyasi temele oturmuş olmalı ki, bugüne kadar hiç değişmedi.
Siyasi tablonun en parlak rengi olan Kasr-ı Şirin Anlaşması,
ilişkilerin ekonomik boyutuna yansımamış görünüyor. Çünkü bu iki ülkenin
ekonomik açıdan birbirlerine yakınlaşmaları 1990’ların ortasına kadar mümkün
olmadı. Türkiye, Necmettin Erbakan’ın başbakanlığı döneminde, ithal edilen
doğal gaz kaynaklarını çeşitlendirmek adına, İran’la Türkiye arasına bir boru
hattı inşa edilmesini sağladı. İmzalanan gaz alım anlaşması ise 2026 yılına
kadar geçerli. Halihazırda İran’ın doğal
gazını ihraç etmeyi kabul ettiği iki ülkeden biri Türkiye… Ayrıca İran’ın
Türkiye’yle ortaklaşa, Güney Pars Sahasında gaz arayıp üretme yönünde verdiği
bir sözü de var. Yani Türkiye için İran,
doğal gaz ithalat çeşitliliğini sağlayabileceği
önemli bir kaynak-ülke özelliğini koruyor. Ancak satın alınan yıllık 10 milyar metreküp
gaz miktarını, yeni bir boru hattı kurmadan artırmak ise mümkün değil. İran ile
gelişen ekonomik ilişkiler çerçevesinde önümüzdeki yıllarda bu konunun da
enine-boyuna ele alınması ihtimali var. Bu görüşmelerde İran doğal gazının
Avrupa’ya ulaştırılacağı bir hattın Türkiye’den geçmesi kapsam dahilinde
bulunuyor.
Türkiye-İran ekonomik ilişkilerinin yeni evresinin ilk adımı
1996 yılında imzalanan doğal gaz anlaşması ise ikinci adımını “Türkiye-İran
Tercihli Ticaret Anlaşması” oluşturuyor.
Bu anlaşma; ‘Serbest ticaret anlaşmaları dışında, Türkiye’nin bir başka
ülkeyle ticaretin artırılmasına yönelik yaptığı ilk anlaşma’ olma özelliğini
taşıyor. Görüşmeleri 10 yıl sürdükten sonra, 2014 yılı başında imzalanıp, bu
yılbaşında yürürlüğe giren anlaşmanın iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari
ilişkilere ivme kazandırarak, ekonomik işbirliğini güçlendirmesi ve iki ülkenin
önümüzdeki dönemde artan ekonomik işbirliğinin temelini oluşturması bekleniyor.
“Türkiye-İran Tercihli Ticaret Anlaşması” ile Türkiye’nin bazı tarım
ürünlerinde (140 ürün) İran’a gümrük tarifesi indirimi vermesi ve buna karşılık
İran’ın ise bazı sanayi ürünlerinde (125 ürün) Türkiye’ye gümrük tarifesi
indirimi sağlaması kararlaştırıldı. İran’ın Türkiye’ye tarife indirimi
sağlayacağı ürünler arasında temizlik ürünleri, ilaç, kozmetik, plastik
malzemeler, orman ürünleri, tekstil, hazır giyim, ev tekstili, mobilya, çelik
ürünleri, demir ve demir dışı metaller, buzdolabı, bulaşık makinaları gibi
beyaz eşya ürünleri, klimalar ve elektrik-elektronik ürünleri gibi birçok ürün
yer alıyor. Anlaşma ayrıca, Tahran’da bir Türk Ticaret Merkezi kurulmasını da
karara bağlıyor.
Türkiye-İran arasındaki ticaret hacmi, 2000 yılında 1 milyar
dolar düzeyinde iken 2012 yılında 21 milyar dolara kadar yükseldi. Geçen yıl
ise 14 milyar düzeyinde olan dış ticaretin, ABD ambargosunun tam anlamıyla kalkması
ve tercihli ticaret anlaşmasının iyice tanıtılmasıyla 2016 yılında tırmanışa
geçmesi bekleniyor. Nitekim Türkiye’nin ihracat merkezlerinden Gaziantep’ten bu
yılın il 7 ayında İran’a yüzde 70’lik artışla yaklaşık 150 milyon dolarlık
ihracat gerçekleştirildi. Geçen yıl bu rakam 85 milyon dolar düzeyinde
idi. Bu örnek bile, rakamların
önümüzdeki yıl daha büyüyebileceğinin işaretini oluşturuyor.
Ekonomi Bakanlığının hazırladığı bir rapora göre halen
İran’ın başkenti Tahran’da çoğu ithalat ve ihracat ile uğraşan 100’e yakın Türk
firması var. Tebriz’de 2005 yılında kurulan ülkenin ilk ve tek serbest yabancı
yatırım bölgesinde Türk işadamlarına ait 38 yatırım mevcut ve bunların ikisi
yüzde 100 Türk sermayeli. İran’da turizm, enerji, petrokimya, telekomünikasyon,
ulaştırma ve otomotiv alanlarında ekonomik fırsatlar olduğu ifade ediliyor.
İran’a hemen hemen her ay bir ticaret heyeti giderken, İran Pazarı’nın
özelliklerine ilişkin birçok bilgilendirme toplantısı düzenleniyor. Türk
firmalarının bankacılık dahil 14 sektörde İran pazarına giriş yapabileceği
düşünülüyor. Öncelikle iş yapılabilecek sektörler enerji, kimya, gıda, turizm,
toplu konut inşası ve otomotiv olarak belirlendi.
Ekonomi Bakanlığı yetkilileri Türk işadamlarını İran pazarı konusunda
“iyimser ancak temkinli” olunması konusunda uyarırken; Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olmaması, ekonomide
sıkı korumacı politikaları, mevzuatındaki belirsizlikler, iç politik riskleri,
iş yapma zorlukları, global ekonomiden kopukluğunu ‘risk unsuru’ olarak belirtiyor. İran pazarında başta Çin ve Almanya olmak üzere katma değeri yüksek ürünler üretebilen rakip
ülkeler olduğunu ifade eden yetkililer, Türkiye’nin lojistik açıdan avantajlı
olduğunu vurguluyorlar ve ekliyorlar: “İran’a ilk girenler avantajlı olacak.
Hukuki danışmanlık alarak, doğru yerel ortaklarla sağlam adımlar atarak İran’da
fırsatları değerlendirebilirsiniz”.
Ekonomi
bürokratlarının uyarıları ve hesapları bir yana iş insanları bu pazara girmek
için şimdiden harekete geçtiler. Söz gelimi 150 üyesi bulunan ve çoğunluğu Türk
firmalarına ait 500 markayı bünyesinde barındıran
Birleşmiş Markalar Derneği (BMD); 20 Türk markasının İran’da önümüzdeki 3 yılda
500 mağaza açacağını düşünüyor. Bunun için alt yapı da mevcut. BMD’nin belirlemelerine
göre perakende ve alışveriş merkezi açısından İran’da inşaat ve proje
aşamasında olan ve 15 bin metrekarenin üzerinde 100 alışveriş merkezi
bulunuyor. Türkiye’nin uluslararası çaptaki giyim markalarından birinin
yöneticisi ise franchise iş modeli ile 2014 yılı başında İran’a girdiklerini; Tebriz,
İsfahan, Meşhet, Hazar ve Kiş kentlerinde 5 adet mağazaları bulunduğunu
ifade ediyor ve “2015 yılı sonunda Tahran’da ilk mağazamızı açarak, 3 yıl
içinde 15 mağazaya ulaşmayı hedefliyoruz” şeklinde konuşuyor.
(Bu yazı, Diplomatik Gözlem Dergisinin Kasım-2015 sayısında yayınlanmıştır.)
TÜRKİYE’DEKİ KARIŞIK SİYASİ VE JEOPOLİTİK ORTAM, YABANCI SERMAYENİN GÖZÜNÜ KORKUTMAYA BAŞLADI
RUSYA’NIN TÜRKİYE AMBARGOSUNUN İLK 6 AYI: İKİ ÜLKE DE ZARARDA…
TÜRKİYE’DEKİ KARIŞIK SİYASİ VE JEOPOLİTİK ORTAM, YABANCI SERMAYENİN GÖZÜNÜ KORKUTMAYA BAŞLADI
RUSYA’NIN TÜRKİYE AMBARGOSUNUN İLK 6 AYI: İKİ ÜLKE DE ZARARDA…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder