30 Kasım 2015 Pazartesi

TÜRKİYE-İRAN EKONOMİK İLİŞKİLERİ İÇİN HERŞEY HAZIR: HEDEF 35 MİLYAR DOLAR TİCARET




Cahit UYANIK

Türkiye, Kasım ayının ilk günü gerçekleştireceği seçimlerin ardından yeni bir siyasi ortama ve siyasi şartlara kavuşacak. Ancak, bu seçimlerden hangi hükümet çıkarsa çıksın, özellikle ekonomik ilişkilerin doğrultusunun değişmeyeceği nadir ülkelerden biri İran olacak. Türkiye’de yeni kurulacak hükümet için, (istenen hızda büyümeyen dünya ekonomisi tablosu içinde) hemen yanı başındaki tüketim eğilimi yüksek ve yeni ekonomik üretim alanları arayışındaki İran, ilişkilerin geliştirilmesine aday  ülkelerin başında gelecek. Çünkü Birleşmiş Milletler (BM) ve ABD’nin uyguladığı ekonomik ambargoları kaldırmasıyla, İran ekonomisi dünyaya açılıyor. Türkiye bu ılımlı ortamın yanı sıra, bu ülke ile 10 yıl süren müzakerenin ardından yılbaşında yürürlüğe giren tercihli ticaret anlaşmasının da etkisiyle; İran’la mevcut ekonomik ve ticari ilişkilerini birkaç yıl içinde 30-35 milyar dolar düzeyine çıkarabilir. Bu, mevcut ticaret hacminin neredeyse üçe katlanması anlamına geliyor. 
Türkiye, coğrafik olarak çok yakınında bulunduğu bu 82 milyon nüfuslu dev pazara girerek, çok uzun vadeli ekonomik ve ticari ilişkiler kurmayı planlıyor. Böylece, şimdiye kadar hep siyasi ilişkilerin ön planda olduğu İran ile gelecek dönemde ekonomik temele dayanan ilişkiler geliştirilip, kalıcı ve istikrarlı bir ekonomik ortaklık sağlanması hedefleniyor. Türkiye, komşu ülkelerle ekonomik ilişkilerini geliştirme stratejisini, bundan 30 yıl kadar önce dönemin Sovyetler Birliği (daha sonra Rusya) ile başlatmış ve diğer ülkelerle sürdürmüştü. Türkiye, şimdi de benzeri bir girişimi bölgedeki diğer önemli ekonomik güç olan İran ile gerçekleştirmek arayışında… Türkiye, geçen zaman içinde Rusya ile ekonomik ilişkilerini çeşitlendirip geliştirmeyi başarmıştı. İran ile neler yaşanacağını ise zaman gösterecek ama tüm göstergeler gidişatın iyiye doğru olacağına işaret ediyor.    

Konu üzerinde daha derinleşebilmek için öncelikle tarihi perspektife göz atmakta fayda var. Bütün ders kitaplarında öğretildiği gibi, bölgenin iki rakip ülkesi Türkiye ve İran, IV. Murat döneminde, (1639 yılında) imzaladıkları Kasr-ı Şirin Anlaşmasıyla çizdikleri sınırlara hala sadıklar.  Tam 376 yıllık bu anlaşma ve sınır hattı, güçlü bir siyasi temele oturmuş olmalı ki, bugüne kadar hiç değişmedi.

Siyasi tablonun en parlak rengi olan Kasr-ı Şirin Anlaşması, ilişkilerin ekonomik boyutuna yansımamış görünüyor. Çünkü bu iki ülkenin ekonomik açıdan birbirlerine yakınlaşmaları 1990’ların ortasına kadar mümkün olmadı. Türkiye, Necmettin Erbakan’ın başbakanlığı döneminde, ithal edilen doğal gaz kaynaklarını çeşitlendirmek adına, İran’la Türkiye arasına bir boru hattı inşa edilmesini sağladı. İmzalanan gaz alım anlaşması ise 2026 yılına kadar geçerli.  Halihazırda İran’ın doğal gazını ihraç etmeyi kabul ettiği iki ülkeden biri Türkiye… Ayrıca İran’ın Türkiye’yle ortaklaşa, Güney Pars Sahasında gaz arayıp üretme yönünde verdiği bir sözü de var.  Yani Türkiye için İran, doğal gaz ithalat çeşitliliğini sağlayabileceği  önemli bir kaynak-ülke özelliğini koruyor.  Ancak satın alınan yıllık 10 milyar metreküp gaz miktarını, yeni bir boru hattı kurmadan artırmak ise mümkün değil. İran ile gelişen ekonomik ilişkiler çerçevesinde önümüzdeki yıllarda bu konunun da enine-boyuna ele alınması ihtimali var. Bu görüşmelerde İran doğal gazının Avrupa’ya ulaştırılacağı bir hattın Türkiye’den geçmesi kapsam dahilinde bulunuyor.

Türkiye-İran ekonomik ilişkilerinin yeni evresinin ilk adımı 1996 yılında imzalanan doğal gaz anlaşması ise ikinci adımını “Türkiye-İran Tercihli Ticaret Anlaşması” oluşturuyor.  Bu anlaşma; ‘Serbest ticaret anlaşmaları dışında, Türkiye’nin bir başka ülkeyle ticaretin artırılmasına yönelik yaptığı ilk anlaşma’ olma özelliğini taşıyor. Görüşmeleri 10 yıl sürdükten sonra, 2014 yılı başında imzalanıp, bu yılbaşında yürürlüğe giren anlaşmanın iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilere ivme kazandırarak, ekonomik işbirliğini güçlendirmesi ve iki ülkenin önümüzdeki dönemde artan ekonomik işbirliğinin temelini oluşturması bekleniyor. “Türkiye-İran Tercihli Ticaret Anlaşması” ile Türkiye’nin bazı tarım ürünlerinde (140 ürün) İran’a gümrük tarifesi indirimi vermesi ve buna karşılık İran’ın ise bazı sanayi ürünlerinde (125 ürün) Türkiye’ye gümrük tarifesi indirimi sağlaması kararlaştırıldı. İran’ın Türkiye’ye tarife indirimi sağlayacağı ürünler arasında temizlik ürünleri, ilaç, kozmetik, plastik malzemeler, orman ürünleri, tekstil, hazır giyim, ev tekstili, mobilya, çelik ürünleri, demir ve demir dışı metaller, buzdolabı, bulaşık makinaları gibi beyaz eşya ürünleri, klimalar ve elektrik-elektronik ürünleri gibi birçok ürün yer alıyor. Anlaşma ayrıca, Tahran’da bir Türk Ticaret Merkezi kurulmasını da karara bağlıyor.

Türkiye-İran arasındaki ticaret hacmi, 2000 yılında 1 milyar dolar düzeyinde iken 2012 yılında 21 milyar dolara kadar yükseldi. Geçen yıl ise 14 milyar düzeyinde olan dış ticaretin, ABD ambargosunun tam anlamıyla kalkması ve tercihli ticaret anlaşmasının iyice tanıtılmasıyla 2016 yılında tırmanışa geçmesi bekleniyor. Nitekim Türkiye’nin ihracat merkezlerinden Gaziantep’ten bu yılın il 7 ayında İran’a yüzde 70’lik artışla yaklaşık 150 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirildi. Geçen yıl bu rakam 85 milyon dolar düzeyinde idi.  Bu örnek bile, rakamların önümüzdeki yıl daha büyüyebileceğinin işaretini oluşturuyor.

Ekonomi Bakanlığının hazırladığı bir rapora göre halen İran’ın başkenti Tahran’da çoğu ithalat ve ihracat ile uğraşan 100’e yakın Türk firması var. Tebriz’de 2005 yılında kurulan ülkenin ilk ve tek serbest yabancı yatırım bölgesinde Türk işadamlarına ait 38 yatırım mevcut ve bunların ikisi yüzde 100 Türk sermayeli. İran’da turizm, enerji, petrokimya, telekomünikasyon, ulaştırma ve otomotiv alanlarında ekonomik fırsatlar olduğu ifade ediliyor. İran’a hemen hemen her ay bir ticaret heyeti giderken, İran Pazarı’nın özelliklerine ilişkin birçok bilgilendirme toplantısı düzenleniyor. Türk firmalarının bankacılık dahil 14 sektörde İran pazarına giriş yapabileceği düşünülüyor. Öncelikle iş yapılabilecek sektörler enerji, kimya, gıda, turizm, toplu konut inşası ve otomotiv olarak belirlendi.

Ekonomi Bakanlığı yetkilileri Türk işadamlarını İran pazarı konusunda “iyimser ancak temkinli” olunması konusunda uyarırken;  Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olmaması, ekonomide sıkı korumacı politikaları, mevzuatındaki belirsizlikler, iç politik riskleri, iş yapma zorlukları, global ekonomiden kopukluğunu ‘risk unsuru’ olarak belirtiyor.  İran pazarında başta Çin ve Almanya olmak üzere katma değeri yüksek ürünler üretebilen rakip ülkeler olduğunu ifade eden yetkililer, Türkiye’nin lojistik açıdan avantajlı olduğunu vurguluyorlar ve ekliyorlar: “İran’a ilk girenler avantajlı olacak. Hukuki danışmanlık alarak, doğru yerel ortaklarla sağlam adımlar atarak İran’da fırsatları değerlendirebilirsiniz”.


Ekonomi bürokratlarının uyarıları ve hesapları bir yana iş insanları bu pazara girmek için şimdiden harekete geçtiler. Söz gelimi 150 üyesi bulunan ve çoğunluğu Türk firmalarına ait 500 markayı bünyesinde barındıran Birleşmiş Markalar Derneği (BMD); 20 Türk markasının İran’da önümüzdeki 3 yılda 500 mağaza açacağını düşünüyor. Bunun için alt yapı da mevcut. BMD’nin belirlemelerine göre perakende ve alışveriş merkezi açısından İran’da inşaat ve proje aşamasında olan ve 15 bin metrekarenin üzerinde 100 alışveriş merkezi bulunuyor. Türkiye’nin uluslararası çaptaki giyim markalarından birinin yöneticisi ise franchise iş modeli ile 2014 yılı başında İran’a girdiklerini; Tebriz, İsfahan, Meşhet, Hazar ve Kiş kentlerinde 5 adet mağazaları bulunduğunu ifade ediyor ve “2015 yılı sonunda Tahran’da ilk mağazamızı açarak, 3 yıl içinde 15 mağazaya ulaşmayı hedefliyoruz” şeklinde konuşuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder