16 Mayıs 2022 Pazartesi

MALİ KURAL NEDİR? BABACAN MALİ KURALI 12 YIL ÖNCE NASIL ANLATMIŞTI?

EKONOMİ YÖNETİMİ ARTIK YÜZDE 1 BÜTÇE AÇIĞI,

YÜZDE 5 EKONOMİK BÜYÜMEYE KİLİTLENECEK

 Cahit UYANIK

Türkiye, 2000'li yıllara girerken Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) yönlendirmesiyle ekonomi yönetiminde kullanılacak yeni bir kavram ve araç ile tanışmıştı: Faiz dışı fazla (FDF). Bu yeni araç, faiz harcamaları çıkarıldıktan sonra, devlet bütçesinin gelirlerinin, giderlerden belli bir oranda fazla olması esasına dayanıyordu. "FDF, yüzde 6.5 olarak belirlendi" şeklindeki ekonomi haberleri hala hafızalarda taze. Yani bütçede faiz harcamaları hariç tutulduktan sonra; gelirler, giderlerden milli gelirin yüzde 6.5'u kadarı fazla olacaktı. Böylece bütçede disiplin sağlanırken, milli gelirin büyüklüğüne yaklaşmış olan iç ve dış borç stoku ve hayli büyük bir miktara ulaşan borç geri ödemeleri garantiye alınmış olunuyordu. 

FDF aracı, aynı zamanda enflasyonun en önemli kaynaklarından birisi olarak gösterilen kamu harcamalarını da disipline etmeye yarıyordu. Türkiye, özellikle 2001 krizinden sonraki dönemde bu yüzde 6.5'luk oranını tutturmak için, her yıl IMF ile büyük pazarlıklar yaptı. Yeni vergiler koydu, var olan vergi oranlarını artırdı, büyük tasarruf paketleri açtı veya bütçedeki yatırım harcamalarına büyük tırpanlar attı. Sonuçta Türkiye'de borç stokunun milli gelire oranında önemli düşüşler yaşandı. Borç geri ödemeleri kolaylaştı. IMF'den kullanılan 45 milyar dolara yaklaşan borç, 8 milyar dolara kadar düşürülebildi.        

Türkiye, 2008 mayıs ayında IMF ile son stand by anlaşmasını bitirdi. 2010 yılının mart ayında ise IMF ile yeni bir stand by anlaşması imzalamayacağını duyurdu. Ancak Türkiye; IMF'nin 2007 yılında gelecekteki kamu mali disiplinini sağlamak için önerdiği 'mali kural' uygulamasına gideceğini ve bu konuda çok kararlı olduğunu da açıkladı. Hatta 2011 bütçesinin mali kural formülüne göre hazırlanacağını duyurdu. Peki neydi bu mali kural? Kamunun harcamalarının orta ve uzun vadede belli bir disiplin içinde tutulması ve ekonomik konjonktüre göre ayarlanmasını içeren uygulamaya 'mali kural' deniliyor. Hazine Müsteşarlığı, Türkiye için belirlenen mali kural ile 6 amaca ulaşılmaya çalışıldığını belirtiyor. Bunları şöyle sıralamak mümkün:

1) Kamu maliyesi politikasına uzun vadeli öngörülebilirlik getirmek, 

2) Ekonomide güven ve istikrarı güçlendirmek, 

3) Artan kredibiliteyle beraber risk priminin düşmesini sağlayıp kamu borçlanma maliyetini azaltmak, 

4) Ekonomi politikalarına uzun vadeli perspektif getirip mevduat ve kredi vadelerini uzatmak, 5) Kamunun uzun vadede finansman ihtiyacını netleştirip özel sektörün daha uzun vadeli ve düşük maliyetli kaynaklara ulaşmasını sağlamak, 

6) Mali disiplin anlayışını kalıcı hale getirmek.

Mali kuralın matematiksel formülü şöyle: MK= -0.33(a(t-1)-1)-0.33(b-5). Bu formülde MK, genel yönetim açığının GSYH’ya oranında yapılacak uyarlamayı simgeliyor. a(t-1): Bir önceki yıl genel yönetim açığının GSYH’ya oranı, b: Reel GSYH artışını tanımlarken, -0.33 ise sabit katsayı (formülün hızı) olarak belirlenmiş. Şimdi bu formülün ne anlama geldiğini, formülü bizzat açıklayan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın ifadeleri ile izah etmeye çalışalım. 

Babacan; formülün 4 ana parametresi bulunduğunu; iki bileşenden oluştuğunu, kuralın iki bileşenini bütçe dengesinin GSYH’nın yüzde 1’i düzeyinde açık vermesi ve yüzde 5 olarak belirlenen ‘eşik büyüme oranı’ olduğunu söylüyor. Babacan, her iki bileşende de hedeflerin eksi 0.33 katsayısıyla çarpılması sonucu bulunacağını aktarırken, formül ile genel yönetim açığının GSYH’ya oranında yapılması gereken uyarlamaya ulaşılacağını anlatıyor.

Yüzde 1’lik bütçe açığının sabit ve ulaşılmak istenen hedef olduğunu vurgulayan Babacan, “Diyelim ki bizim bütçe açığımız yüzde 4 oldu. Ulaşmak istediğimiz hedef de yüzde 1. Bundan sonra yıllar boyunca hep sabit olacak, o orada duracak. Açığımızın yüzde 4 olduğu bir yıl, ertesi yıl için ne kadarlık bir bütçe açığı hedeflemeliyiz? İşte bu noktada 0,33 katsayısı devreye giriyor. Bu da şu demek: Yüzde 4’ten yüzde 1’e ulaşırken, bir sonraki yıl aradaki farkın 3’de 1’i kadar bir uyarlama yapıyoruz. Yani 4 ile 1 arasında 3 puan var, o 3 puanın 1 puanı kadar bir uyarlama. Dolayısıyla mali kural çerçevesinde yüzde 4 açık verdiğimiz bir yılın ertesi yılı, bu açığı 3’e indirmemiz gerekecek. Yani yüzde 1’lik bir mali uyum gerekecek. Bir sonraki yıl kalan farkın yine 3’de 1’ini alıyoruz. Yani azalan bakiye sistemiyle gidiyor. Diyelim ki ertesi yıl açığımız yüzde 3 ise ve hedef 1 ise bu sefer 3 ile 1 arasındaki farka bakıyoruz 2 puan. İki puanın 3’de 1’ini alıyoruz ve 0,67 oranında açığımızı düşürüyoruz” diye konuşuyor.

Babacan, formülün ikinci bölümünün ise konjonktür etkisini yansıttığını kaydederek, “Diyelim ki biz Türkiye olarak herhangi bir yıl yüzde 8 büyüdük. Yüzde 8 büyüme bizim eşik büyüme oranımızın (yani yüzde 5) 3 puan üzerinde. O, 3 puanın 3’de 1’i oranında, o yıl bir tasarruf sağlamamızı söyleyecek mali kural. Ya da tam tersine diyelim ki sadece yüzde 2 büyüdük. Bu yılda da yine yüzde 5’lik eşik değerden 3 puan daha altta kaldığımız için, bunun 3’te 1’i kadar, yani yüzde 1’lik daha fazla bütçe açığı belirleyeceğiz” dedi. Babacan’ın verdiği bilgiye göre büyümenin yüzde 5’in üzerinde olduğu yıl tasarruf edilecek, yüzde 5’in altında kalınırsa da bütçede açık vermeye izin verilecek. Yani hükümet bu durumda daha çok harcama yapabilecek.

Mali kuralın kapsamına hangi kuruluşların girdiğine ilişkin bilgi de veren Babacan, bunu genel yönetim ve KİT’ler olarak ikiye ayırıyor. Genel yönetim kapsamında, “Merkezi yönetim, Sosyal Güvenlik Kurumu, mahalli idareler, döner sermayeli işletmeler, İşsizlik Sigortası Fonu” var. Ancak KİT’ler dışarda kalıyor. Mahalli idare borçlanmalarının yatırım projelerinin finansmanı ile sınırlı tutulması sağlanırken, limiti aşan iç borçlanmalarda İçişleri Bakanlığı’nın yanısıra Hazine’nin de görüşü alınacak. Mahalli idarelerin dış borçlanma limitindeki istisnalar sınırlandırılıyor. Döner sermayeli işletmelerin bütçelerinin denk olması, KİT’lerin de toplamda borçlanma gereğinin olmaması ilkesi gözetilecek. Özel gelir-özel ödenek uygulaması yapılmayacak. Mahsup ve terkin işlemlerinin bütçeleştirilmesi esası getirilecek.

Mali kuralla birlikte Orta Vadeli Program ve Mali Plan’da, mali kurala göre hesaplanan 3 yıllık genel yönetim açık tavanı belirlenecek. Bundan sonra orta vadeli program ve mali plan birleştirilerek 15 Haziran’da yayımlanacak. Kuralın hesaplandığı formülün parametrelerinde bir değişiklik olursa, ekim ayındaki Yüksek Planlama Kurulu toplantısında veya Orta Vadeli Program ve Mali Plan’da açık tavanı güncellenecek. Yani yılda 2 kere güncelleme söz konusu olabilecek. Mali kuraldan sapma olup olmadığı, o yıl gerçekleşen genel yönetim açığının GSYH’ya oranı ile kesin tavan mukayese edilerek yapılacak. Genel yönetim açığının belirlenen değerin üzerinde gerçekleşme olasılığı ortaya çıkarsa, ‘tedbir’ alternatifleri hazırlanarak Ekonomik Koordinasyon Kurulu başkanı olan bakan tarafından Bakanlar Kurulu’na sunulacak. Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik ve finansal bunalım hallerinden dolayı olağanüstü hal ilan edilmesi durumunda, doğrudan olağanüstü hal ile ilgili olarak yapılacak ve bütçede öngörülmeyen ilave merkezi yönetim bütçesi harcamaları mali kural kapsamında istisna tutulacak.

Orta Vadeli Program ve Mali Planı’nın yayımını takip eden 15 gün içinde Maliye Bakanı ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığından sorumlu Bakan, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunu özel gündemli bir toplantıda bilgilendirecek. Genel yönetime ilişkin mali veriler üçer aylık ve yıllık olarak Maliye Bakanlığı tarafından Mali Kural İzleme Raporu ile kamuoyuna açıklanacak. KİT’lere ilişkin mali veriler 3’er aylık ve yıllık olarak Hazine Müsteşarlığı tarafından kamuoyuyla paylaşılacak. Denetimler ise Sayıştay tarafından yapılacak ve 3 ay içinde kamuoyuna duyurulacak.

Babacan, Türkiye’nin bu yıl (2010'da) mali kuralı uygulamaya koymuş olsaydı; geçen sene eylül ayında açıklanan Orta Vadeli Program’la çok farklı olmayacağını, belki sadece küçük farkların söz konusu olabileceğini söylüyor. Bir gevşetme ya da sıkılaştırmanın olmadığını anlatan Babacan, “Mali kural, bizim önümüzdeki 2-3 yıllık dönemde, orta vadeli programla tam uyumlu sonuçlar veriyor. Burada mali kuralın amacı 2012’nin ötesine gidip, öngörüleri korumak ve devam ettirebilmek” diyor.

Mali kuralla uçağın rotasının belirlendiğini vurgulayan Babacan, “Aksi halde uçağı kaldırdığınızda rota, varacağınız yer belli değil, o çok tehlikeli bir şey” yanıtını veriyor. Mali kuralın halka yansımasının; özel sektör ve halkın kaynaklarının çoğalması anlamına geleceğini dile getiren Babacan, “Bizim amacımız Türkiye’yi özel sektör eliyle büyütmek” değerlendirmesini yapıyor. Açık katsayısının neden 0.33 belirlendiğine yönelik olarak ise Babacan, bunun en hızlı mali uyumu sağlayacak katsayı olduğunu vurguluyor. Babacan “Geçen sene bütçe açığımızı yüzde 5.5 ile kapattık ve yüzde 5.5’tan yüzde 1’e biraz hızlı gitmek istiyoruz. 0.33 bizi oraya biraz daha hızlı götüren bir katsayı” şeklinde konuşuyor.

Yani Türkiye 2011 yılından itibaren ekonomi yönetiminde yüzde 6.5'luk FDF hedefini bırakıp, bunun yerine mali kurala geçip iki ayrı rakamı kendisine hedef olarak tespit etmiş olacak: Bütçe açığı yüzde 1, ekonomik büyüme yüzde 5. Bir anlamda ekonomi yönetimi bu iki rakama kilitlenirken,  ekonomi yönetiminin başarısını değerlendirirken gözler artık bu 2 rakamı arayacak. Babacan, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ile karşılaştırabilecek mali kural reformunun Türkiye’yi diğer ülkelerin 5 adım önüne geçireceğini düşünüyor. Babacan, mali kurala uyulmaması veya tutturulamamasının akla yatkın gerekçeleri açıklanmadığında, yaptırımının ise 'kredibilite kaybı' olacağını açıklıyor. Bakalım Türk siyaseti, hükümetleri, bürokrasisi, iş dünyası oldukça iddialı iki hedefe sahip mali kuralı ne kadar uygulayabilecek. Bekleyip göreceğiz.

(Bu yazı TSE'nin yayın organı Standard Dergisinin Haziran-2010 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder