28 Mart 2021 Pazar

ABD EKONOMİSİNDEKİ KAKOFONİ VE TÜRKİYE'NİN YAPMASI GEREKENLER

 Cahit UYANIK

“Kakofoni”, Latince kökenli bir sözcük ve ‘ses uyumsuzluğu’ anlamına geliyor. İyi yönetilemeyen senfoni orkestralarında duyulan ve kulağı tırmalayan sesler için de kullanılıyor, her kafadan bir sesin çıktığı kalabalık toplantıları tanımlamakta da… Her ne olursa olsun, kakofoni ancak iyi bir koordinasyon ve moderasyon ile ortadan kalkabiliyor. 2021 yılının Şubat ayında oluşan ve birkaç ay daha sürebileceği düşünülen ‘ekonomik kakofoni’nin sona erip, kararlı bir dengenin sağlanması için kesinlikle koordinasyon ve moderasyon gerekiyor.

(Tıklayınız) IMF: COVID-19 SALGINININ DÜNYA EKONOMİSİNE MALİYETİ 9 TRİLYON DOLAR OLABİLİR

Ekonomik kakofoninin sebebinin geri planında ABD’de ‘Bidenomics’ politikalarının hızla ve kararlılıkla uygulanmaya başlaması yatıyor. 20 Ocak 2021 günü görevi devralan Joe Biden, daha görev süresinin 40’ıncı günü dolarken 1,9 trilyon dolarlık yeni ekonomik teşvik paketini Temsilciler Meclisinden geçirip Senato’ya gönderdi. Paketin bu yazı yayınlandığında kanunlaşmış olması bekleniyor. Oysa 2017 yılında görevi devralan Donald Trump, ekonomik vaatlerini uygulamaya başlamak için aylarca uğraşmış ve başarılı olamamıştı. Bu da Trump için “Topal Ördek gibi göreve başladı” yorumlarına sebep olmuştu.

(Tıklayınız) TAHMİNLER TUTMADI; ÇİN EKONOMİSİ COVID-19 SALGININDAN GÜÇLENEREK ÇIKIYOR

2021-Ocak ayında Washington’da yaşanan Kongre baskını şokunun atlatılmasında Biden’ın derin ve sakin siyasi tecrübesinin rolü büyük oldu. Biden, yaklaşık 1 ay süren ABD’nin varoluş koşulları ile ilgili tartışmaları serinkanlı biçimde izledi ve ardından Covid-19’un olumsuz etkileriyle mücadele açısından büyük önem taşıyan 1,9 trilyon dolarlık teşvik paketi için siyasi süreci hızlandırdı. Biden’ın, tecrübeli ve birinci sınıf bir ekonomist olan Hazine Bakanı Janet Yellen ile birlikte yürüttüğü bu iyimser çalışma, Covid-19 aşı sürecinin ABD ve tüm dünyada hızlanmasıyla birleşince kakofonik sesler duyulmaya başlandı.

“1,9 trilyonluk teşvik paketinin talebi canlandıracağı, talebin enflasyonu yükselteceği, ABD Merkez Bankasının (FED) enflasyonla mücadele için ekonomiye verdiği desteği beklenenden erken sonlandıracağı hatta ve hatta faiz artırımına gideceği” şeklindeki metafor piyasalarda ciddi taraftar toplamaya başladı. Covid-19 sürecinin aşılarla birlikte kontrol altına alınıp ekonominin yeniden canlanacağı beklentisiyle başta petrol olmak üzere kritik emtiadaki fiyat artışları da enflasyon korkularını canlandırdı. Enflasyon artışı korkusu, tüm dünya için önemli bir finansal gösterge olan ABD 10 Yıllık Tahvilleri piyasasında faizleri hızla yükseltti. Yükselen faizler sebebiyle Türkiye gibi gelişmekte olan ve riskli ekonomilerden yabancı kaynak çıkışı hızlandı, ani kur artışları yaşandı. Bir anlamda ABD’de görülen kakofoni belirtileri, Türkiye gibi ülkelerde devasa bir gürültüye dönüşme ihtimalini besledi.

Kimi ekonomistlere göre bu tablo 2008 yılından bu yana piyasalara pompalanan, 2020 yılında Covid-19 şoku ile neredeyse iki katına çıkarılan karşılıksız paraların sebep olacağı ‘kusursuz fırtına’nın başlangıcı olarak tanımlanıyor. Piyasaların bol ve ucuz likiditeden kaynaklı kendi karlılıklarını korumak amacıyla, fiyatları aşağı veya yukarı yönlü hareket ettirip korku yarattığını söyleyen bu ekonomistler, piyasaların bu şekilde davranarak dünyanın önde gelen merkez bankalarını etkilemeye çalıştıklarını düşünüyorlar. Piyasaların burada kullandıkları uygun manivela ise enflasyon endişesi...

Ancak bu durum sonsuza kadar sürdürülemez. Bir yerde merkez bankaları reel ekonominin iki önemli göstergesi olan fiyat artışları kadar işsizliği de yakından takip edip önemsedikleri için, bu konularda önünde-sonunda bir şeyler yapmak zorunda kalacaklar. Bunun için harekete geçildiğinde piyasalardaki fiyatlamaların gerçek değerine inmesi veya çıkması da kaçınılmaz görülüyor. Eğer merkez bankaları likidite bolluğunun piyasalarda yarattığı sahte cenneti gereksiz yere uzatırsa, işte o zaman kusursuz fırtınaya girilebilecek.

‘Bidenomics’in harcamaları artırıcı ve ekonomiyi canlandırıcı boyutunun, Covid-19 pandemisindeki gerilemenin desteğiyle, öncelikle işsizliği azaltarak gelecek yıl ortalarında yüzde 5 civarına düşürmesi hedefleniyor. Bu hedef, bizzat Yellen tarafından telaffuz edildi. Aynı zamanda eski FED Başkanı olan Yellen, enflasyon korkularını ise şimdilik pek ciddiye almıyor. Enflasyonda kıpırdanma olsa bile bununla baş edilebilecek güçlü araçlara sahip olduklarını her fırsatta vurguluyor. Yellen böylece piyasalara sakin olun demek istiyor. Yellen’a FED Başkanı Jerome Powell da destek veriyor.  Anlayacağınız şu anda ekonomik kakofoninin geri planında, piyasa güçleriyle merkez bankası kökenli ABD ekonomi yönetimi arasında bir bilek güreşi yaşanması da bulunuyor. Önümüzdeki haftalarda başta Biden olmak üzere, gerek Yellen gerekse Powell’ın vereceği yatıştırıcı mesajların çok önemli olması bekleniyor. Yazının başında belirttiğimiz gibi piyasaların koordinasyon ve moderasyona yeniden dönüş yapması, belki 1 yıl sonra bol likidite döneminden planlı bir şekilde nasıl çıkılacağı açıklandığında daha ölçülü hareketlerde bulunması gerekli görünüyor. Piyasaların kusursuz fırtınanın ilk olarak kendi çöküşleriyle başlayacağını ve en son toparlanacak şeyin kendileri olacağını anımsaması iyi olacaktır.

Bu kakofonik ortamda Türkiye ekonomisi de ‘kararsız bir denge’ içinde bulunuyor. Mart ayı içinde açıklanacak hukuki ve ekonomik yapısal reform paketlerinin, ekonomik ve finansal aktörleri ne kadar tatmin edeceği henüz bilinmiyor. Bu konudaki çalışmaların kamuoyu ile paylaşılmayıp görüş alınmadan sürdürülmesi, bu aktörleri hayli temkinli bir bekleyiş içinde bulunduruyor. Öte yandan Türkiye’de yüksek enflasyon ortamına yeniden dönülmüş olması toplumsal huzursuzlukları artırıyor. Pandemi ile mücadelede ortaya konulan ve tatmin edici bulunmayan ekonomik önlemler de huzursuzluğu iyice artırıyor. İktidar ve muhalefet partileri arasındaki sert tartışmalarda en cazibeli konu sırf bu sebeple, ekonomik meseleler…

Bu yerel kakofonik ortamda teknisyen diyebileceğimiz aktörlerin sağduyulu sesleri ise daha az duyuluyor. Bu seslerden biri de Türkiye’nin köklü finansal kuruluşlarından Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali oldu. 2011 yılından bu yana sürdürdüğü genel müdürlük görevinden bu ay içinde (En fazla 35 yıl aktif görevde bulunabilme şartı sebebiyle) ayrılacak olan Bali, teknisyen tarafsızlığıyla ülke ekonomisi için yapılması gerekenleri anlattı.

Bloomberg HT Televizyonunda yayınlanan röportajında Bali, Türkiye'nin geçmişte kendisine koruma sağlayan dört önemli unsuru olduğunu, şimdi bu unsurlarda yaşanan tahribatın tamir edilmesi gerektiğini belirtti. Bali, "Geçmişte Türkiye’nin reytinginin gerektirdiği risk primlerinden daha düşük risk primimiz vardı. Global krizlerden iskontolu (daha az) etkileniyorduk. Geçmişte bizi koruyan dört özelliğimiz vardı: Mali disiplin, AB tanımlı borç stokunun GSYH'ye oranının yönetilebilir olması, tek haneli enflasyon ve sağlam bankacılık sistemi. Bu dört unsurda oluşan bazı tahribatları tamir etmeliyiz. Çare budur" değerlendirmesinde bulundu.

Çizdiğimiz bu genel tablodan anlaşılabileceği gibi 2021 yılı Mart ayı gerek dış ekonomide gerekse yerel ekonomide uyum ve denge arayışlarıyla geçecek. “Dünyanın motoru” olarak adlandırılan ABD ekonomisinde koordinasyon ve moderasyona saygı duyularak atılacak adımlar ve alınacak pozisyonların başarıya ulaşması, Türkiye gibi ekonomileri de olumlu etkileyecek. Türkiye’nin ABD ekonomisinde yaşananları iyi anlamlandırıp, alacağı kendi tedbirlerinde koordinasyon ve moderasyona dikkat etmesi gerekiyor.  Daha açık ifade etmek gerekirse, içi boş yapısal tedbirler paketi ile başta faiz politikası olmak üzere pek çok alanda inatlaşma ve yanlış inanışlara dayanan pozisyonlar alınması; dış denizler süt liman iken, iç denizlerde ertelenmiş bir  ‘yerel kusursuz fırtına’yı tetikleyebilir.

Türkiye buna benzer ‘yerel kusursuz fırtına’lara yakın tarihinde 1994 ve 2001 yıllarında maalesef düşmüştü. Bu yıllardaki olumsuz tablolardan çıkabilmek için ‘kantarın topuzunun kaçtığı sertlikte’ tedbirler alarak büyük bedeller ödemek zorunda kalınmıştı. Sözün özü; bu olumsuz davranış mirasımızı da dikkate alarak, Türkiye’nin 2021 yılında ekonomik yönetimde koordinasyon (uyum) ve moderasyon (kendisine biçilen rolü doğru anlamlandırabilme) becerisi ile hareket etmesi gerekiyor.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder