“Dünyada köklü bir devrimin eşiğinde bulunan imalat sektörü
hangisidir?” diye sorulsa; vereceğim ilk cevap tereddütsüz “Otomotiv sektörü”
olur. Yıllardır sabırla hazırlanılan ve artık gerçekleşme sinyalleri veren otomotiv
devriminin iki sürükleyicisi var: 1) Elektrikli araçlar, 2) Otonom (sürücüsüz)
araçlar. Belki bundan 5-6 yıl sonra yollarda bol miktarda “egzozsuz”, “egzozsuz
ve sürücüsüz” otomobil, otobüs ve TIR’la karşılaşabileceğiz.
Nitekim Türkiye’nin şu anda büyük gizlilik perdesi
arkasındaki “yerli otomobil” çalışmalarının da, bu gidişata uygun olarak sürdürüldüğü
ve ‘Türkiye’nin Otomobili’nin elektrikli ve otonom olarak tasarlandığı
geçtiğimiz günlerde resmen açıklandı. Türkiye Otomobili Girişim
Grubu (TOGG) Üst Yöneticisi (CEO) Mehmet Gürcan Karakaş, Türkiye'nin küresel anlamda rekabet
edebilecek bir marka oluşturmayı hedeflediğini belirterek “Geldiğimiz noktada
aracın üzerindeki teknik detayları birebir, -ki 900 bine yakın özellik
var- belirliyoruz, bunları tanımladık hatta… Ve 2022'nin ortasında
dış dünyadaki araçlar yavaş yavaş piyasaya girmeye başladığında biz de
elektrikli aracımızı piyasaya sürmeye başlayacağız. Ve buradaki araç 3'üncü
seviyeye hazır otonom bir araç olacak. Ve bir tane yetmez diyerek bir portföy
oluşturmamız lazım dedik… Seçim basketine (sepetine)
girebilmemiz
için hedef kitlelerimize göre yeni modeller üzerinden de çalışmamız lazım. Ve
tabii ki sürdürülebilir bir başarı için ihracat yapacağız. Bu nedenle zaten
küresel anlamda rekabet edebilen bir markadan bahsediyoruz" diye
konuştu.
Elektrikli ve
otonom araçlar üzerinde dünyanın önde gelen otomobil üreticileri de, (yanlarına
ülkelerinin desteklerini alarak) çalışıyorlar. Öyle ki dünyadaki projeler
ağırlıkla (akaryakıtlı araçlarla rekabet edebilmek için) hızlı ve kolay şekilde
şarj edilebilen pil hücreleri (araç pilleri veya bataryalar) üzerine
yoğunlaşmış durumda. ABD, Uzak Doğu ve
İsrail’deki çalışmalar bir yana; bizim yakın işbirliği içinde olduğumuz Avrupalılar
da, bu otomotiv devrimi sürecini bir fırsata çevirmeyi planlıyorlar. Nitekim küresel
piyasaya hakim olan Asya’dan rakiplerle yarışmayı hedefleyen Fransa ve Almanya,
Avrupa’da pil hücresi üretimini başlatmak için kolları sıvadılar. 1950’li
yıllarda kömür ve çelik üretimi konusunda ortaklığa giderek, dünyanın en büyük
barış projesi Avrupa Birliğine (AB) kapı açan bu iki ülke, aradan 70 yıl
geçtikten sonra otomotiv sektörünü, genel hedeflerini genişletmek için kullanmaya
karar vermiş görünüyorlar.
Almanya ve
Fransa kendi ülkelerinde kuracakları fabrikaları ortak olarak finanse etmek
için sırasıyla 1 milyar ve 750 milyon Euro ayırdılar. Bu ortak girişim
“Avrupa’da sıfırdan yeni bir endüstri (pil hücresi üretimi) yaratacağız ve
üretilecek ürünler bizi elektrikli ve otonom araçlarda küresel lider haline
getirecek” şeklinde lanse edildi. AB yetkilileri pil hücreleri üretiminin 2025
yılına kadar 250 milyar Euroluk (Danimarka ekonomisi kadar) bir değer
yaratabileceğini ifade ediyorlar. Almanya ve Fransa şimdiden; İspanya, İsveç ve
Polonya’yı da bu üretim zincirine dahil etmeyi düşünüyorlar. Bu amaçla pil
hücreleri üretimine sağlanacak teşvikler, önümüzdeki aylarda AB’de en ciddi
tartışma konularından birini oluşturacak.
Peki otomotiv
sektörünün köklü ülkeleri ve firmalarının gerçekleştirecekleri bu devrim
sırasında, Türkiye’nin yerli otomobil üretmesi ne kadar isabetli? TOGG CEO’su Karakaş, yerli
otomobil üretimi konusunda kendisine zamanlamanın doğru olup olmadığı,
fırsatların bulunup bulunmadığı ve bu işin nasıl yapılacağı gibi soruların
sıklıkla yöneltildiğini belirterek “Evet
bir fırsat var; çünkü otomotiv sektörü bir dönüşümün içerisinde. Dolayısıyla
bizim bu zamanı iyi değerlendirmemiz lazım. İkincisi, bir pazar var mı? Evet
var, hatta otomobilden daha fazlası için bir pazar var. Zaten bizim yola çıkış
noktamızda biz hep aynı ifadeyi kullanıyoruz. Biz otomobilden daha fazlasını yapmak
üzere yola çıktık diyoruz" değerlendirmesinde bulunuyor.
Dünyadaki
mega-trendleri 3 boyutta ele aldıklarını belirten Karakaş, bunları “teknolojik”,
“sosyal” ve “kanun yapıcıların aldığı pozisyonlar” olarak tanımlıyor. Batarya
teknolojisindeki gelişmelerle elektrikli araçların gerek menzili gerekse
verimliliğinin hızla arttığını vurgulayan Karakaş, “Bu nedenle içten yanmalı
araçların çok hızlı bir şekilde yerine geçerek, onları hayattan silecekler.
İkincisi sensör teknolojisindeki, yapay zekadaki gelişmelerle kendi kendine
gidebilen araçlar artık mümkün. Bunu tasarlayabiliyor, görebiliyor ve
planlayabiliyoruz. Yakın gelecekte dijitalleşmeyle beraber, otomobillerin her
bir parçası tamamıyla bağlantılı olacak” diyor.
Sosyal
açıdan bakıldığında çok bariz şekilde paylaşım ekonomisinin yükselişte olduğunu
dile getiren Karakaş, "Otomobil burada daha ziyade araç kiralama ve
paylaşımı olarak kendisini gösteriyor. Dolayısıyla özellikle akıllı
şehircilikte bu tür çözümler önem kazanacak. Metropolleşme deyince Türkiye
dünya ortalamasının üzerinde hızlı bir şekilde şehirleşiyor. Akıllı evler,
akıllı binalar ve akıllı şehirler aynı zamanda kanun yapıcılarla beraber oyunun
kurallarını yeniden belirliyorlar" değerlendirmesinde bulunuyor. Karakaş
bu sözleriyle, dolaylı olarak gelecekte özel araç sahipliğinin azalacağını,
bunun yerini kiralama ve ortak kullanımın alacağını anlatmaya çalışıyor. Karakaş,
güçlü bir kentleşme eğilimi içindeki Türkiye’nin yerli otomobilini üretip
kullanarak, bu trende ayak uyduracağını vurgulamak istiyor.
Karakaş,
otomotiv pazarının büyümeye devam ettiğini, ancak sektörün dijital dönüşüme
kesinlikle ayak uydurması gerektiğini, dünya genelinde elektrikli ve otonom
araçlarda büyük gelecek görüldüğünü ve bu alanlar için çok büyük bütçeler
ayrıldığını işaret ederek "2022'den itibaren piyasaya tamamıyla elektrikli
araç tabir ettiğimiz yani doğuştan elektrikli olarak tasarlanarak girecek
araçların sayısı artıyor. Biz bu nedenle 2022 yılını şirketimizin ürününün lansmanını
yapacağı yıl olarak belirledik" şeklinde konuşuyor.
Sürücüsüz “Türkiye’nin otomobili” için üç yıl daha beklememiz gerektiğini bu açıklamadan anlıyoruz ama dünya ekonomisi kendisini şimdiden tüm yönleriyle otonom araçlara hazırlıyor. Ünlü denetim ve danışmanlık firması KPMG, iki yıldır dünyanın otonom araçlara ne kadar hazır olduğunun anlaşılması için 'Otonom Araçlar Hazırlık Endeksi (AVRI)' açıklıyor.
Küresel ekonomide
ön plana çıkan ve otomotivde tanınmış markalara sahip 25 ülkenin otonom araç
dünyasına ne kadar hazır olduğunu gösteren bu endeks, politika ve mevzuat, alt yapı,
teknoloji ve inovasyon ile tüketici kabulü faktörleri dikkate alınarak hesaplanıyor. Bu endekste Hollanda, 2018 ve 2019 yılında ilk sırada
yer aldı. Geçen yılki ilk araştırmada ikinci sırada yer alan Singapur koltuğunu
korurken, bu yıl araştırmaya yeni dahil edilen 5 ülkeden biri olan Norveç
ABD'yi koltuğundan ederek üçüncülüğe yerleşti. Listede dikkat çekici bir
ayrıntı da, ilk 10’da Avrupa’dan 6 ülkenin yer alması… Bu da az önce
bahsettiğimiz Almanya ve Fransa’nın pil hücresi üretimi için neden harekete
geçtiğini anlatmaya yardımcı oluyor.
KPMG’nin
tespitleri AVRI’de sıralamaya giren ülkelerin otonom araç devrimine hazırlık
için şimdiden çok şey yapmaya başladıklarını kanıtlıyor. Mesela liste birincisi
Hollanda, otonom araç adaptasyonu için komşu ülkeleriyle işbirliği halinde…
Amsterdam’dan Antwerp’e (Belçika), Rotterdam’dan Ruhr Vadisi’ne (Almanya) kadarki
ana rotalar için 100’den fazla otonom TIR’dan oluşan bir taşıt grubunun
lansmanını yapmayı planlıyor. İkinci sırada yer alan Singapur, önde gelen
bir üniversitenin işbirliği ile inşa ettiği test kasabasında trafik ışıkları,
otobüs durakları, gökdelenler ve yapay yağmur makinesi ile oldukça nemli,
tropikal hava şartları oluşturarak otonom araçların test sürüşlerini
gerçekleştiriyor.
Otonom
araçların umumi yollarda test edilmesini yasalaştıran Norveç, aynı zamanda küçük
ölçekli otonom otobüs servisleri işletmeye başlıyor. Ülkede bir otonom taksi
pilot uygulaması da 2019 için planlanmış durumda. Geçen yıl listenin üçüncü
sırasında yer alan ABD ise halihazırda dünyanın önde gelen otonom araç
firmalarına ev sahipliği yapıyor ve çok sayıda test sürüşü gerçekleştiriyor,
ancak otonom araçlar konusunda ulusal düzeyde güçlü bir yaklaşımı bulunmadığı
için, bu yıl dördüncülüğe geriledi.
Finlandiya
otonom araçların kış şartlarında çalışması ve otonom otobüs hizmetleri üzerine
yoğunlaşıyor. Aynı zamanda sarı yol çizgilerini otonom araç dostu olan beyaz
çizgilere çeviriyor... İsrail’in otonom araç konusundaki gücü, ihracat odaklı
teknoloji sektörüne dayanıyor. Bu sayede teknoloji ve inovasyon endeksinde
yükselen İsrail, aynı zamanda endüstriyel işbirlikleri, yatırımlar ve genel
merkezler konusunda da ölçümler yapabiliyor.
KPGM’nin
yaptığı bir başka çalışmaya göreyse otonom araçlara karşı en yoğun tüketici ilgisi,
sıralamada en altta yer alan Hindistan (24) ve Meksika (23) gibi ülkelerden
geliyor. KPMG Türkiye Endüstriyel Üretim ve
Otomotiv Sektör Lideri Hakan Ölekli, "Otonom araçların benimsenmesi
tüketiciye bağlı olacak. Tüketici genel olarak kabullenmez ve otonom araçları
kullanmak istemezse, otonom araç pazarının gelişmesi ve faydalarının
anlaşılması oldukça zorlaşır. Daha az gelişmiş ülkelerdeki tüketiciler otonom
araçlara daha istekli durumda ve daha gelişmiş ülkelerin geleneksel altyapı
sistemlerini hızla geride bırakıyorlar. Gelişmiş ülkeler otonom araçlara daha
tereddütlü yaklaşıyor ve bu yüzden otonom araçların benimsenmesi
gecikiyor" diyor.
Evet kapısında bulunduğumuz otomotiv devriminden kısa bir kesit böyle… Otomotiv
sektörü 4 trilyon dolarlık büyüklüğü ile dünya üretiminin yüzde 5’ini
karşılıyor. Otomotiv sektörü bir ülke olsaydı, dünyanın 4’üncü büyük ekonomisi
olacaktı. Türkiye de bu kadar önemli bir kapının önünde (tüketici ve ağırlıkla
montaja dayalı bir otomotiv sektörüne sahip olmanın ötesine geçerek) marka
sahibi, bağımsız bir üretici olmak için bekliyor ve uğraş veriyor. Önümüzdeki
birkaç yıl; (belki de yüzlerce yıl boyunca kullanacağımız) geleceğin elektrikli
ve otonom araç markaları arasında “ay-yıldızlı” bayrağı görüp göremeyeceğimizin
belirlenmesi açısından çok ama çok önemli olacakmış gibi duruyor.
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Nisan-2019 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder