IMF, TÜRKİYE'Yİ EN SON HANGİ KONULARDA UYARDI?
2008 yılında stand by anlaşmasını bitiren ve yeni bir anlaşma yapmayan Türkiye'ye IMF, ekonominin sağlığı için 2010 yılında iki önemli öneride bulunmuştu. 1) Mali açıkları ekonomik aktivite ile ilişkilendiren 'mali kural'a yönelik bir kanun çıkarılması 2) İşsizlikle mücadeleye yönelik bir takım önlemler alınması... Bu yazıda stand by sonrası IMF-Türkiye ilişkileri ile 2 önerinin ayrıntıları yer alıyor.
Cahit UYANIK
Türkiye, bu yılın ilkbahar aylarında
Uluslararası Para Fonu (IMF) ile bir stand by anlaşması imzalamayacağını 'resmen'
açıklamıştı. Ancak bu, IMF ile ilişkilerimizin tamamen bitirilmesi anlamına
gelmiyor. Çünkü Türkiye, IMF'nin en eski ortaklarından birisi. Ortaklık
ilişkisi, 1947 yılından bu yana sürüyor. IMF, geçen mayıs ayında Türkiye'ye bir
heyet göndererek "4. madde konsültasyonu" denilen bir faaliyet
gerçekleştirdi ve incelemesinin ardından bir ön açıklama yaptı.
Bu yazımızda önce, 4. madde
konsültasyonunun ne anlama geldiğini açıklayacağız. Çünkü büyük bir aksilik
olmazsa, bundan sonra Türkiye ile IMF arasındaki ilişkiler bu yolla sürüp
gidecek. Daha sonra da, 4. madde incelemeleri ile ilgili ön raporun
ayrıntılarını aktaracağız. Buna ön rapor veya ön değerlendirme diyoruz; çünkü
Türkiye'de inceleme yapan heyet daha geniş bir raporu IMF İcra Direktörleri Kurulu'na
sunuyor. Kurul da bu raporu görüşerek, üyesi olan Türkiye'nin son ekonomik
durumunu dünyaya resmen ilan ediyor.
IMF, üye ülkelerin ekonomi yönetimlerine
yol gösterici olmak ve uluslararası finansal sistem üzerindeki gözetim görevini
yerine getirmek amacıyla her bir üye ülkenin ekonomik gelişmelerine ilişkin
olarak (genellikle yılda bir kez) ayrıntılı gözden geçirme çalışmalarında
bulunuyor. Söz konusu çalışmalar, IMF Kuruluş Anlaşması’nın 4. Maddesi
kapsamında gerçekleştirildiğinden “4. Madde Görüşmeleri” olarak da
adlandırılıyor. 4. madde görüşmeleri çerçevesinde ilk olarak, IMF uzmanlarından
oluşan bir heyet ekonomik verileri toplamak ve ülkenin ekonomi politikaları
hakkında hükümet ve merkez bankası yetkilileriyle görüşmelerde bulunmak üzere
üye ülkeyi ziyaret ediyor. Heyet, ülkenin makro ekonomik politikalarını gözden
geçiriyor ve finansal sistemin sağlamlığına ilişkin değerlendirmelerde
bulunuyor. Gerekli analizler yapıldıktan sonra, bulguları özetleyen bir rapor
hazırlanıyor. Söz konusu rapor, İcra Direktörleri Kurulu’nda görüşülüyor ve
onaylanıyor. 4. madde görüşmeleri neticesinde yapılan
değerlendirmelere ilişkin olarak kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik notlar
(Public Information Notice-PIN) Fon’un internet sayfasında da yayımlanıyor.
Türkiye, en son 4. madde konsültasyonunu
2007 yılında geçirmişti. IMF, 2007 yaz aylarında yayınladığı ayrıntılı
konsültasyon raporunda ise ilk kez Türkiye için 'mali kural' uygulaması
gerektiğini gündeme getirmişti. Daha sonraki yıllarda ise, 2008'de stand by'ın
kapanış raporu yayınlandığı için 4. madde incelemesi yapılmamıştı. IMF, geçen
yıl sonbaharda IMF-DB İstanbul Yarıyıl toplantısının ardından 4. madde
görüşmesi için Türkiye'ye gelmek istediğini belirtmişti. Ancak stand-by görüşme
sürecinde bulunulduğu belirtilerek, bu talep bir kez daha ertelenmişti. Ancak
bu yıl mart ayında stand by yapılmayacağı resmen açıklanır açıklanmaz, IMF 4.
madde incelemesi için Türkiye'ye geldi.
IMF heyeti, 4. madde incelemesinin
yanı sıra, stand by anlaşmasından çıkmış ülkelerin, borç geri ödemeleri devam
ettiği sürece gerçekleştirilen 'Program sonrası izleme çalışması'nı da
gerçekleştirdi. Yani bir ziyaretin içine iki amaç yerleştirilmiş oldu. IMF'nin
bu incelemeleri sonrasında yayınladığı rapor ise uzmanlar tarafından genellikle
'iyimser' bulundu. Elbette bu rapor, 1 veya 2 yıl sonra yapılacak yeni bir
konsültasyona kadar dikkatle izlenip okunacak. Bundan sonraki inceleme
çalışması, bu rapor ve 2007 tarihli olan ile kıyaslanarak
yapılanlar-yapılamayanlar bilançosu çıkarılacak. Bir sonraki rapor (2011 veya
2012 yılı); Türkiye'nin kendi krizi ile baş etmesi (2007 raporu) ve küresel
ekonomik kriz ile mücadele etmesinin (2010 raporu) nasıl sonuçlar doğurduğunu
da göstermesi açısından iktisat araştırmacılarının yakından inceleyeceği
metinler olacaklar gibi görünüyor.
IMF'nin 2010 yılı 4. madde inceleme
raporu "Türk ekonomisi, kapsamlı politika reformları ve daha güçlü siyasi
istikrarla desteklenen 6 yıllık bir büyüme sürecinin ardından, küresel finansal
ve ekonomik krizle karşılaşmıştır. Mali disiplin, enflasyon hedeflemesine geçiş
ve finansal sektör gözetiminin güçlendirilmesi başta olmak üzere geçmiş 10
yıldaki reformlar ile siyasi istikrar ve AB katılım müzakerelerinin açılmış
olması, ekonomi yönetimine olan güveni önemli ölçüde artırmıştır. Bu etkenler
yüksek düzeyli faiz dışı fazla verilmesine, kamu borcunun hızla azaltılmasına
ve enflasyonun makul düzeylere inmesine katkı sağlamıştır" değerlendirmesi
ile başlıyor. Bu reformların kriz öncesi kırılganlıkları bölgedeki diğer ülkelere
kıyasla daha sınırlı tuttuğu ve Türkiye’nin krizle ortaya çıkan uluslararası
ekonomik ve finansal dalgalanmaları daha kolay atlatmasına imkan sağladığı
anlatılan raporda, Türkiye’nin iç ve dış ekonomik dengesizliklerinin
Avrupa’daki diğer yükselen piyasa ekonomilerine kıyasla daha sınırlı kaldığı
ifade ediliyor.
Raporda IMF'nin Türkiye'ye bu övgüsünün
ardından ilk uyarısı ise ekonomik büyüme konusunda geliyor. Büyümenin tekrar
başladığı ifade edilen çalışmada, "Ancak büyümenin fazlasıyla tüketime bağlı
olması riski bulunmaktadır. Bu durum, özellikle mevcut küresel ortam altında
dış kırılganlıkları besleyebilecektir. Güçlü sermaye girişi ortamında,
özellikle bu akımlar kısa vadeli ise, enflasyonun artmasının ve cari açığın
sürdürülemez bir şekilde genişlemesinin önlenmesi, ihtiyatlı ve zamanlı
politika uygulamalarını gerekli kılmaktadır" deniliyor. IMF, dengesiz ve
sürdürülemez bir büyüme patikası oluşmasının engellenmesi için, krize karşı
uygulanan politika önlemleri geri çekilerek çıkış planlarına hız verilmesini
öneriyor.
IMF, 2011 yılından itibaren ekonomiye
ihtiyatlı mali açık tavanları getiren kapsamlı bir mali kuralın uygulanacağını
belirtirken, "Gelecek ay (Haziran ayı) Meclis’te onaylanması beklenen mali
kural kanunu taslağı, orta vadeli açık hedefine kademeli olarak yakınsarken,
aynı zamanda konjonktürel koşullara göre de uyarlama gösteren yıllık bir açık
tavanı saptamaktadır. Kuralın formülasyonu, parametrelerin seçimi ve kapsamının geniş olması; ihtiyatlı,
gerçekleştirilebilir ve karşı döngüsel
mali açık tavanları belirlenmesini
sağlayacaktır. Kanun taslağı ayrıca, mali hedeflerin ve gerçekleşmelerin daha
şeffaf ve kapsamlı raporlanması, yerel yönetim borçlanmalarının daha sıkı takip
edilmesi ve harcamaların bütçeyle daha uyumlu gerçekleşmesini sağlamak
için daha güçlendirilmiş kontrolleri
de dahil olmak üzere, kamu mali yönetim
usullerinde önemli iyileştirmeler getirmektedir. Muhafazakar bütçe
tahminlerini teşvik etmek, gerektiğinde yıl içi mali açık azaltıcı önlemlerin
zamanında uygulanmasını sağlamak ve merkezi hükümet ile mahalli idareler
arasındaki mali koordinasyonu güçlendirmek için de mekanizmalar gerekmektedir.
Kuralın uygulamaya konması mali disiplini
kalıcı kılmak adına önemli bir dönüm noktası olmakla birlikte, kuralın
başarısı nihai olarak kural
hükümlerinin yerine
getirilmesinde gösterilecek kararlılığa bağlı olacaktır"
değerlendirmesinde de bulunuyor.
Ancak hükümet, temmuz ayı ortasında yaptığı
açıklamayla mali kuralın kanunlaşmasını ekim ayına bıraktı. Bu da IMF'nin
yumuşak bir dille yaptığı 'önemli bir dönüm noktası' uyarısını yerine
getirememesi demekti. Bu aynı zamanda, IMF tarafından 2007 yılından bu yana
önemine dikkat çekilen bir reformun da hayata geçirilememesi anlamına
geliyordu. Bu durumun IMF ile ilişkilerde yaratacağı etkileri ise önümüzdeki
aylarda görebileceğiz.
İşsizliğe çözüm önerileri
IMF, Türkiye'de bir türlü çözülemeyen
işsizlik problemine de kendi penceresinden önerileri ile katıldı. IMF, rekabet
gücünün geliştirilmesi ve istihdam artırıcı büyümenin sağlanabilmesi için
yapısal reformların çok boyutlu olarak ele alınması gerektiğini belirtti.
Kayıtlı sektörde işgücü maliyetlerinin yüksek olmasının rekabet gücünü
azalttığı ve kayıtlı sektörde faaliyet gösteren firmalarda istihdamı caydırdığı
anlatılan çalışmada, "Kıdem tazminatı sistemi OECD ülkeleri içinde en cömert olanlardan biridir. Asgari ücret ise
yeni AB üyesi ülkelerin neredeyse tamamından daha yüksek seviyede olup,
Türkiye’nin düşük gelirli bölgelerinde kısıtlayıcı olmaktadır. Rekabet gücünü
geliştirmek ve kayıtlı sektördeki istihdamı artırmak için asgari ücret ve kıdem
tazminatı reformları ile kayıt dışı ekonomiyi azaltıcı önlemler bir arada
yürütülmelidir. Bu, vergi tahsilatında asgari ücret sınırlamasından doğabilecek
düşüşü (pek çok çalışan gerçek geliri yerine asgari ücret beyan etmektedir)
engelleyecektir. Zaman içinde artacak
vergi uyumu, istihdam üzerindeki
vergilerin kamu maliyesine yük getirmeden düşürülebilmesini sağlayacak olup, bu
uygulama kayıtlı sektörün rekabet gücünü
daha da artıracaktır" değerlendirmesi de yapıldı.
(Bu yazı Türk Standartları Enstitüsü-TSE'nin yayın organı Standard Dergisinin Ağustos-2010 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder