SPK BAŞKANI KARACAN: TEKDİRDEN USLANMAYANA HEM SAVCI HEM HAKİMİZ
Karacan: Yaptırımsız tavsiye hiç bir işe yaramaz.
Cahit UYANIK / Leyla YARATAN
Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) son zamanlarda piyasalar konusunda oldukça aktif bir görünüm çiziyor. Kapatılan, uyarılan, ağır cezalar alan aracı kurumlar ile cumhuriyet savcılıklarına yapılan suç duyurularından geçilmiyor. SPK sanki 'kriz içindeki bir ekonomi'de kararlar alıyormuş imajı veriyor. SPK Başkanı Ali İhsan Karacan ile genel ekonomik gidişat, aracı kurumlar ve borsadaki yabancı yatırımcı ağırlığını görüştük:
İntermedya Ekonomi: SPK Başkanı olarak yaşanılan ekonomik ve siyasi istikrarsızlık ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Karacan: Türk halkı 1970'lerden beri enflasyonla yaşamayı öğrendi. Herkes buna karşı pozisyonunu alıp kendini 'hedge' edebiliyor. Aslında siyasi istikrarsızlık için de aynı benzetmeyi yapabiliriz. Türkiye'de ekonomi ve mali piyasalar siyasi istikrarsızlık yaşamayı öğreniyor. Piyasa, siyaset konusundaki gelişmelere bağışıklık kazanıyor ve buna göre pozisyon alıyor. Ama bu ekonomik sorunların giderildiği, çözüldüğü şeklinde de algılanmamalı. Son zamanlarda tehlikeli saydığım şöyle bir eğilim içine girildiğini de görüyorum. Deniliyor ki 'İstanbul'da ihracat sürüyor, üretim yapılıyor yani ekonomi kendi kuralları içinde devam ediyor. Bizim Ankara'ya ihtiyacımız yok.' Bir kısım insanlar sığlığından ve bilgisizliğinden böyle söyleyebilir. Bir kısım da böyle ortamlardan kendisine ekonomik çıkar sağlama beklentisi içine girebilir. Ankara ne kadar yetkisiz olursa olsun, kendi dertleri ile uğraşıp piyasayla yakından ilgilenemese de bu yaklaşım yanlış. Bir ülkenin siyasal kurumlarının iyi işlemesi gerekiyor.
- Ama devletin de bir yeniden yapılanmaya ihtiyacı var her halde...
Karacan: Hem de çok ciddi bir şekilde... Bütün bu çekilen sıkıntılar içinde siyasetçilerin bürokratları sık değiştirmesi, bu modelin eskidiğinin bir göstergesi. Yerine yeni bir şey koyamadığınız için bu sistemde rahat edemiyorsunuz. Yani sistemi hem koruyorsunuz hem de dejenere ediyorsunuz. Çözüm ise yeniden yapılanma. Türkiye bunda geç kalıyor aslında... Uluslararası arenada 15-20 senelik bir zaman süresi içinde belirli adımları atmadığınızda lig düşüyorsunuz. Mesela yüzyılın başında Arjantin, Amerika ve Almanya ile eşitti. Japonya o yıllarda milli gelirde Arjantin'den gerideydi. Bir de şimdiki duruma bakın... Türkiye'ye de bakıldığında her yıl geriye gittiğini görüyorsunuz. Türkiye'de siyasetin bunu görmesi lazım.
- Bu ortamda Türkiye ekonomisi yeni bir krize doğru mu gidiyor?
Karacan: İstikrarsızlık dönemlerinde faizler düşmüyor, yükseliyor. İç borç faizleri bir mihenk taşı. Bu faizi devalüasyon ve enflasyon ile kıyaslayacaksınız. Türk parasının değer kaybı, dövizin faiz fiyatı ve enflasyonla toplanarak kıyaslanmalı. Bütün bunlara baktığınızda reel faizlerin çok yüksek olduğunu görürsünüz. Yani yüzde 70 enflasyon var, faiz yüzde 120... Yüzde 50 reel faiz veriyorsunuz. Bu, son derece tehlikeli. Çok basit bir olay var, ta Marks'tan beri bilinen bir iktisat ilkesi: Eğer bir ekonomide faiz oranları, kar oranlarının sürekli üzerindeyse o ekonomide kriz var demektir. Anlattığım durum da Türkiye ekonomisindeki krizin en belirgin göstergesi... Ekonomide üretim yerine rant faaliyetleri var. Üretim ve yatırım yapmak yerine repo yapılıyor. Reponun faizi devletin bütçesinden ve enflasyondan ödeniyor.