29 Haziran 2025 Pazar

BAŞKENT NOTLARI / ÜÇ TÜRK İŞÇİSİ YOLU AÇTI, GÖREV DIŞİŞLERİ'NE DÜŞÜYOR

Cahit UYANIK 

Türkiye ile Avrupa Ekonomik Toplulugu (AET) arasında imzalanan 1973 tarihli Katma Protokol, Türk işçilerinin 1986 yılından itibaren birlik ülkeleri içinde serbest dolaşımını öngörüyordu. Ancak Türkiye nasıl Avrupa Birliğine (AB) karşı birçok yükümlülüğünü yerine getirmediyse, AB de uygulama zamanı geldiğinde Türk işçilerine ilişkin kararını belirsiz bir tarihe erteledi. Üstelik üye ülkeler içindeki Türk işçilerinin çalışma koşullarını hayli ağırlaştırıcı kararları da devreye alarak...

Ancak bazı Türk işçileri kaderlerine boyun eğmedi. Gerek işveren gerekse devletle anlaşmazlıklarını kendi ceplerinden para harcayarak, pahalı avukatlar tutarak Avrupa Topluluğu Adalet Divanı'na (ATAD) kadar götürdüler. Meryem Demirel, Zeynep Sevince ve Kazım Kuş adlarındaki bu Türk işçileri, oturma ve çalışma izinlerine ilişkin açtıkları davaları kazandı. 

ATAD'ca verilen karar AB ülkelerinde çalışan Türk işçilerinin, diğer üçüncü ülke vatandaşı işçilerden farklı bir hukuki statüye sahip bulunduğunu ve üye ülkelerin bu statüyü sağlamak için gerekli önlemleri almasının hukuki bir zorunluluk olduğunu hükme bağlıyor. Bu karar, AB sınırları içindeki 2,5 milyon Türk'ü yakından ilgilendiriyor. 

Ancak burada başka bir sorun ortaya çıkıyor. Topluluk hukukunda gerek ATAD kararlarını gerek Türkiye-AB Ortaklık Konseyi kararlarının uygulanmasını denetleyecek bir mekanizma yok. Bu, her bir olay için ayrı ayrı dava açılmasını gerekli kılıyor. İşte bu noktada Dışişleri Bakanlığının devreye girmesi zorunlu. Bakanlığın çeşitli ülkelerde açılmış davaları yakından izleyecek, Türk işçilerini bu konuda aydınlatacak, yönlendirecek ve destekleyecek uzman kadroları istihdam etmesi gerekiyor. Ayrıca mahkeme harçları, avukat masrafları gibi konularda da yine gurbetçilerimize yardımda bulunulması kaçınılmaz bir görev. Fakat Dışişleri Bakanlığında henüz böyle bir hazırlığın esamesi bile okunmuyor. Yetkili ve ilgililerin dikkatine sunulur.

TÜPRAŞ NEDEN ZARAR EDİYOR?

Türkiye Petrol Rafinerileri A. Ş. (TÜPRAŞ), Türkiye'nin en büyük işletmelerinde birisi... Geçen yıla kadar bu cümleye 'en fazla kar edenlerden biri' ibaresi de eklenebilirdi. Aynı zamanda bir borsa şirketi olan TÜPRAŞ, geçen yılın ortasından bu yana sürekli zararda... Yaşanan bu durumla ilgili olarak çeşitli açıklamalar getiriliyor: Kimi Kuzey Irak'tan giren ucuz akaryakıtı suçlu buluyor, kimi bayi karlarının yüksek tutulmasını...

Bu konuda en ilginç açıklama ise TÜPRAŞ Eski Genel Müdürü Kemal Işık'tan gelmişti. Çünkü Işık geçen yıl Nisan ayında görevden ayrılırken TÜPRAŞ'ın zarar edeceğini tahmin etmiş ve şu açıklamayı yapmıştı:

"Yönetim Kurulu Başkanlığı ile Genel Müdürlüğün ayrı olması gibi, lise öğrencileri tarafından da bilinen bu 'şekli' yönetim tarzı petrol sektöründe vaktiyle denenmiş; yönetimde meydana getirdiği zaaf ve ülkemizin sosyal ve siyasal şartları nedeniyle, KİT'lerin karşı karşıya olduğu problemler neticesi kararlarda gecikme, çok başlılık ve bundan dolayı oluşan hizipleşmeler gibi hastalıklardan dolayı hemen vazgeçilmişti. 

Kaldı ki TÜPRAŞ'ın başarılı yönetimi ortada iken ve kurumun en geç bir yıl içinde özelleştirileceği herkesçe bilinirken, yeni bir yönetim şeklinin denenmeye çalışılmasını anlamak mümkün değildir. Bu itibarla devleti ve devlet kuruluşlarını yakından tanımayan bazı insanların Sayın Başbakanımıza yaptığını sandığım bu 'Amerika'nın yeniden keşfi' misali önerinin işletmelerde büyük çaplı huzursuzluk ve verim düşüklüğüne sebebiyet vereceğini ve TÜPRAŞ'a gerektiği kadar hizmet veremeyeceğimi görerek Genel Müdürlükten istifa ediyorum."

Işık'ın istifa mektubundaki bu ilginç analizi, TÜPRAŞ'ın neden zarar ettiği araştırılırken dikkate alınır mı bilinmez. Ancak biz halihazırdaki TÜPRAŞ Genel Müdürünün Mehmet Ergun Kuran, Yönetim Kurulu Başkanının Abdullah Uraz olduğunu anımsatalım istedik...

AYKON DOĞAN, NİYE ÇİLLER'İN ABD GEZİSİNE KATILMADI?

Başbakan Tansu Çiller'in geçen ay ortasında çıktığı Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gezisi hala akıllarda... Ancak Çiller'in gündeminde birçok ekonomik konunun hatta Türk-ABD Ortak Ticaret Komitesinin toplantısı bulunmasına rağmen Devlet Bakanı Aykon Doğan'ı gezi heyetine dahil etmemesi dikkat çekiciydi. 

Gezide ekonomik içerikli görüşmeleri Başbakanlık Koordinasyon Baş Müşaviri Büyükelçi Emre Gönensay yönetip yönlendirdi. Oysa Doğan, Çiller'in ABD'den döndüğü gecenin sabahı Uluslararası Para Fonu (IMF) toplantıları için ABD'ye hareket etti. Doğan pekala Çiller'in gezi programına dahil olup, oradan da IMF toplantılarına katılabilirdi. Peki neden bu yola başvurulmamıştı? Merak edip araştırdık. 

Meğerse Başbakan Çiller ve Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Doğan aynı anda yurt dışında bulunmamak konusunda 'aralarında' anlaşmışlar. Gerekçe ise ekonomi yönetiminin 'başsız' kalmaması, ekonomik veri ve gelişmelerin dikkatle takip edilmesi imiş... Çiller'in böylece 5 Nisan Kararları öncesi kendisine yöneltilen 'Güncel ekonomik gelişmeleri iş yoğunluğu nedeniyle takip edemiyordu' şeklindeki eleştirilere hak verdiği ortaya çıkıyor.

Çiller anlaşılan ekonomik gidişat düzelse bile Doğan ile aralarında anlaştığı nöbet düzeninden vazgeçmeyecek. Doğan'a ise Genel Başkanı Çiller ile aynı yurt dışı geziye katılmak ancak 'bakanlıktan ayrılırsa' nasip olacakmış gibi görünüyor.

TOBB İLE TÜSİAD ÇEKİŞİRKEN İNTERNETE ÖNCE 'DİE' BAĞLANDI

Geçen ay tüm basın yayın organlarında 'internet' fırtınası esti. Sayfalarca yazıda internetin ne olduğu, nasıl bağlanılacağı, ne gibi avantajlar sağlayacağı anlatıldı. 'Bilgi Otoyolu' olarak nitelenen internet, birçok konuda aralarında çekişme bulunan TOBB ve TÜSİAD'ı yine karşı karşıya getirdi. İnternete önce kimin bağlanacağı konusunda TOBB ve TÜSİAD sıkı bir tartışmaya girdi. Bu çekişmeden Yalım Erez'in mi yoksa Halis Komili'nin mi galip çıkacağı ise henüz belli değil. 

Bu tartışma süredursun, Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kaytaz 'internete bağlanma işi'ni bitirdi. DİE şu anda internet ağı içinde bulunuyor. Hem de Mart ayı sonundan beri... Aslında DİE 1993-Mayıs ayından bu yana internetten 'kullanıcı olarak' istifade ediyordu. Ancak geçen Mart ayından sonra bilgi ağı üzerinde 'düğüm noktası' konumuna kavuştu. İlgilenenler için 'düğüm noktası'nın ne anlama geldiğini açıklayalım:

DİE bu sayede 'netnews' altında yer alan kullanıcı grupları yoluyla haber bülteni özetlerini (enflasyon, dış ticaret, çevre, sanayi üretimi, büyüme vb.) internet üzerinden yerli ve yabancı kullanıcılara sunabiliyor. Ayrıca DİE yerli ve yabancı kuruluşlarla doğrudan bilgi iletişiminde bulunabiliyor. Bir de DİE tarafından üretilen binlerce istatistik özel bir veri dağıtım hizmeti olan 'gopher' aracılığıyla dünyadaki tüm internet kullanıcılarına daha etkin sunulabilecek. DİE Başkanı Kaytaz bu konuda şunları söylüyor:

"DİE, bilgi üretmenin ve üretilen bilgilerin kamuya ve özellikle karar alıcılara zamanında sunulmasının ülke kalkınmasına ve demokrasiye büyük katkısı olacağına inanıyor. Bu ilkeden hareket ederek yerli ve yabancı kurum-kuruluşlara internet üzerinden bilgi sunarak toplumun bilgi talebinin ve bilgiye verdiği önemin artacağını düşünüyoruz. Bu yöndeki çalışmalarımız sürecek."

HAVAŞ'I BIRAK, USAŞ'A BAK...

Hava Alanları ve Yer Hizmetleri A.Ş. (HAVAŞ), Yazeks A. Ş.'ye satılarak özelleştirildi ama buradaki grev hala sürüyor. Grevin sahibi Hava-İş Sendikası Başkanı Atılay Ayçin ise ünlü 8. Madde'den dolayı hapse düştü. Başbakan Tansu Çiller, Ulaştırma Bakanı Mehmet Köstepen ile bu özelleştirme yüzünden tartıştı. Köstepen, iki aylık rötarın ardından görevinden istifa etti. Anlayacağınız özelleştirme tarihimizin ikinci hava alanı yer hizmetleri özelleştirmesi 'yılan hikayesi'ne döndü. 

Türkiye'deki ilk hava meydanı yer hizmetleri özelleştirmesiyse aynı zamanda 'ilk blok satış' örneğiydi. 1989-Ağustosunda Uçak Servisi A. Ş.'nin (USAŞ) yüzde 70'i Finlandiya kökenli SAS Service Partner'a satılmıştı. Ne tesadüftür ki o özelleştirmede de aksilikler ardı ardına gelmişti. Özelleştirmeyi gerçekleştiren o zamanki adıyla Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresinin (TKKOİ) basın bülteninde büyük bir gaf yapılarak USAŞ'tan 'Uçak Sanayii A. Ş.' diye bahsedilmesi ortalığı karıştırmıştı. Yani USAŞ, bir anda hava meydanı yer hizmetleri vermekten, uçak üretimine terfi ettirilmişti..!

Öte yandan; USAŞ özelleştirmesinin üzerinden 6 yılı aşkın süre geçti ama sorunlar da bitmek bilmiyor. Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) özelleştirme işlemi öncesinde emekli olan işçilere verdiği sosyal yardım zammı ödemelerini USAŞ'tan yani yeni sahibi sahibi SAS'tan istiyor. SAS yaklaşık 6 yıldır süregelen bu sorunu çözmek için 1994 bilançosunda 18 milyar TL ayırdı ama faydası olmadı. SSK, sosyal yardım zammı ödemelerinin çok daha fazla tuttuğunu belirtiyor. Gerekirse mahkemeye gidip bu parayı son kuruşuna kadar tahsil edeceğini ileri sürüyor. Umarız blok satışın ilk örneğini oluşturan bu özelleştirmede anlaşma sağlanır. Yoksa USAŞ, Türkiye'nin önümüzdeki yıllarda çok şey beklediği diğer özelleştirmeler için pek de iyi bir referans olmayacak.

TBMM'DE YAZILI SORU ÖNERGESİ YAĞMURU

Yüce Meclisimiz haftanın üç günü (Salı, Çarşamba ve Perşembe) toplanır. Salı, Meclis'in denetim fonksiyonunu yerine getirmesi için ayrılmıştır. Yazılı ve sözlü soru önergeleri bu ilk çalışma gününde yanıtlanır. 'Yanıtlanır' dediğimize bakmayın çünkü bu 'adet yerini bulsun' diye yapılır. Sözlü soru önergeleri çoğu zaman ilgili bakan Meclis'te bulunmadığı için ertelenir. İkinci kez aynı bakan bulunamazsa gündemden düşer. Bu durumu bilen pek çok bakan Salı günleri Meclis'e pek uğramazlar. Yanıtlanabilen sözlü soru önergeleri ise güncelliğini kaybettiği için verilen cevabın pek anlamı kalmamıştır. 

İşte bu nedenle milletvekilleri daha çok yazılı soru önergesi verme yolunu seçer. Yazılı soru önergesi verme rekoru zaman zaman el değiştirir. Son günlerin rekoru Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'da... Kapusuz, çeşitli bakanlıkların yanıtlaması isteğiyle tamı tamına 155 adet yazılı soru önergesi vermiş. İşin ilginci bu soruların hepsi Kayseri ve ilçelerindeki kamu yatırımlarının akıbetine ilişkin... Bu durumu gören tecrübeli milletvekilleri "Kapusuz ya gelecek seçimleri garanti altına almak istiyor ya da devlet Kayseri'yi gözden çıkarttı" diye espri yapamadan edemiyor. Bu arada diğer milletvekillerinin verdiği yazılı soru önergeleri içinde hayli ilginçleri de mevcut. İşte onlardan birkaçı:

* İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı Dışişleri Bakanı Erdal İnönü'den Kızıl Çin (Çin Halk Cumhuriyeti demek istiyor) ve Milliyetçi Çin (Tayvan demek istiyor) ile ilişkilerimizi öğrenmek istiyor. 

* Şırnak Milletvekili Mahmut Alınak,  Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Aykon Doğan'dan bazı politikacılar ve üst düzey bürokratların İsviçre'de gizli banka hesaplarının bulunduğuna ilişkin iddiaları cevaplandırmasını istiyor.

* Muş Milletvekili Muzaffer Demir, Milli Savunma Bakanı Mehmet Gölhan'dan bazı kişilere ayrıcalıklı askerlik yaptırıldığına ilişkin iddiaların doğruluğunu öğrenmek istiyor.

* Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe'den yolculuğu sırasında valizinin kaybolduğunu iddia eden bir kişinin sorununun nasıl çözüleceğini öğrenmek istiyor.

* Rize Milletvekili Ahmet Kabil, Başbakan Tansu Çiller'den bazı milletvekillerinin para karşılığı iş takibi yaptığına ilişkin iddiaları cevaplamasını talep ediyor.

(Bu kulis yazısı aylık Macro Economy dergisinin Haziran-1995 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder